twitter

30 Ekim 2014 Perşembe

Euroleague Fantasy Challenge



Futbolda Şampiyonlar Ligi, Basketbolda Euroleague oyunun zirvede oynandığı yerler.  NBA’de yaşanan normal sezon ciddiyetsizliğinin yanında taktik ve disiplinin tavan yaptığı Euroleague organizasyonunun Türk takımlarının da zirve yarışında söz sahibi olmak istemeleri nedeniyle basketbolseverler için daha çekici konuma ulaştığını düşünüyorum. Oyuna heyecan katan bir başka faktör de Fantasy Challenge oyunu, verimlilk puanı esasına dayanan rekabet sisteminde 10 kişiden oluşturduğunuz kadronuzla diğer basketbolseverle yarışma imkanı bulabiliyorsunuz

Oyunda ilk grup aşaması kredi toplama açısından önem arz ediyor bunu düşenerek kurduğum kadro şöyle;


Jeremy Pargo ilk hafta harika oynadıktan sonra CSKA’ya karşı varlık gösteremedi ve 0 rnk getirdi ama bu hafta Alba Berlin deplasmanında kendisini affettirecektir. Lekavicius fiyat verimlilik endeksinde fark yaratabilecek bir oyuncu ama biraz da zorunluluktan onu tercih ettim.
Emir Preldzic her ne kadar geçen hafta iyi puan getirmiş olsa da fiyatını yükseltmesi çok zor gözüküyor bu nedenle orta halli ama kredi kazandırması daha muhtemel eski Karşıyaka’lı Ryan Toolson ile yoluma devam etme kararı aldım. Terence Kinsey sakat olduğu için karlı ve zorunlu bir satış yapmak durumunda kaldım onun yerine yükselen formuyla göz dolduran Mardy Collins’i seçtim. Nemanja Jaramaz geçen hafta beklenen puanı getirdi ama daha fazlasını yapabileceğine inandığım Vladimir Jankovic in takasında kullanılmaktan kurtulamadı.
Uzun rotasyonunu bozmadım Boban Marjanovic , Adrien Moerman ve Will Thomas geçen hafta beklenen katkıyı vermeseler de idare etmeyi bildiler Luke Harangody ise istikrarlı gidişatına devam ediyor.



27 Ekim 2014 Pazartesi

İKİSİ DE BİR SEKİLDE ÖLDÜLER

 Sir Matt Busby, Duncan Edwards ve George Best hakkında ;

Her teknik direktör hayatı boyunca sadece bir tane muhteşem bir oyuncu bulmak için uğraşır ve dua eder. Yalnızca bir tane bulmak yeterlidir.


Ben diğerlerinden şanslıydım. İki  tane olağanüstü oyuncu ile çalıştım “Big Duncan” ve “George” fakat ikisi de bir şekilde öldüler. Öyle değil mi?

Duncan Edwards ülkenin en iyi futbolcusu olarak gösterilirken 1958'de Münih kazasında henüz 22 yaşındayken hayatını kaybetti.

Matt Busby Duncan Edwards ile Profesyonel sözleşme imzalarken

George Best 21 yaşında Avrupa'da yılın en iyi oyuncusu seçilmişken düzensiz hayatı nedeniyle 27 yaşında United'dan ayrıldı ve bir daha eskisi gibi olamadı)


Matt Busby Best'in Avrupa'da Yılın Oyuncus Seçilmesini Kutlarken





23 Ekim 2014 Perşembe

PETER TAYLOR - IKINCI ADAM

2 Temmuz 1928’de Nottingham’da doğan bir İngiliz kaleci İngiltere ve Avrupa’da geçmişten günümüze eşine rastlanmamış başarılara imza atar. Futbolculuk kariyeri ne kadar sıradansa antrenörlük kariyeri de bir o kadar sıra dışıdır.

Peter Thomas Taylor 20 yıllık profesyonel futbol yaşantısına Nottingham Forest altyapında başlar. Forest A takımında kendine şans bulamaz ve adını duyurduğu Coventry City’e transfer olur. Coventry City’de geçirdiği 5 yıl boyunca 86 lig maçında boy gösterir. 1955’te hayatını değiştirecek adamla tanışmasını sağlayacak kulüp olan Middlesbrough’ya birinci kaleci olarak geçer.O dönem İngiltere ikinci liginin orta sıra takımı olan Boro’da 6 yılda 140 maça çıkar. Bu dönemde gelecek vaat eden bir genç forvet olan Brian Clough’un A takıma yükselmesine yardım eder. Middlesbrough için yaptığı en iyi şey de bu genç çocuğu takıma kazandırmak olmuştur. Nitekim Brian Clough Boro adına 213 maçta 197 gol atma başarısını göstermiştir.1961 yılında Port Vale teknik direktörü Norman Low Peter Taylor’ı 750 pound karşılığında takımına katar ama Taylor sadece bir kez Vale formasını giyer ve Mayıs 1962’de antrenörlük kariyerine başlayacağı Burton Albion’a transfer olur.


1962 yılının ekim ayında Taylor Burton Albion menajeri olarak göreve başlar ve kulüp tarihinde en önemli başarılardan birine imza atarak Southern League kupasını kazanır. Bu başarısı bir yıl sonra Hartlepool takımında Brian Clough’un yardımcısı olarak işe başlamasıyla taçlandırılır. Hartlepool Clough-Taylor ikilisi gelene kadar zor dönemler geçirirken sonraki dönemde ivme yakalamış ve ligi 
8. Sırada bitirmeyi başarır.

Taylor 1967 Mayıs ayında belli bir seviyeye getirmeye başardıkları Hartlepool’u Clough ile birlikte İkinci Ligde yer alan Derby County için terk etti. Bu terk ediş iki taraf için de hayırlı olmuştu. Nitekim Hartlepool Taylor ve Clough’un mirasını da kullanarak bir sonraki sezon üst lige yükselmeyi başardı. Derby ise biraz daha fazlasını yapacaktı. İkili kulübe geldiklerinde ilk iş olarak sistemlerine uymayacak oyuncularla yollarını ayırdılar.


Taylor oyuncu keşfi konusunda bir dahiydi. Clough ona ihtiyacı olan malzemeyi bulmasını istiyor o da en ucuz pazardan en kaliteli meyve sebzelerle eve dönüyordu. Yemeği pişirme işini beraber yapıyorlardı ama servis konusunda Clough tam bir uzmandı. Clough takımın oyun içinde bir lidere ihtiyacı olduğunu düşünüyordu fakat ellerinde bu tip bir oyuncu olmamakla beraber kaliteli bir oyuncu transfer etmek için de paraları yoktu. Bu noktada devreye giren isim Peter Taylor’dan başkası değildi. O güne dek sol açık oynayan ünlü oyuncu Dave Mackay boştaydı. Dave teknik olarak üst düzey bir oyuncuydu ve Brian Clough’un oynatmak istediği pas oyununda kilit bir rol oynayabilirdi. Fakat bir problem vardı defanstan top çıkaracak ve oyunu yönlendirecek Mackay 34 yaşındaydı ve bu birçok kişiyi endişelendiriyordu. Bu noktada Brian Clough devreye girdi ve otoritesiyle ikna kabiliyetini kullanarak transferi tamamladı.

Clough ve Taylor 1969 yılında sezon sonu bir üst lige çıkarken kararlarını eleştirenlere en güzel cevabı sahada verdi demek isterdim ama olayın içinde Clough varsa iş sahada bitmez. Cevap demeçlerle gazetelerde ve televizyonda verilir. Clough o kadar çok konuşur ki Muhammed Ali bile çenebazlık konusunda tek rakibinin Clough olduğunu söyler.

İkili İkinci Ligin orta sıralarında bugün Premier Lig’deki Aston Villa’sı tarzında dolaşan Derby County’i 1. Lige çıkarmayı başarırlar. İlk sezonlarında ligi 4. Sırada bitirerek şu anki Premier Lig’e süper bir başlangıç yaparlar. Kamuoyu Don Revie ve çirkef Leeds United’ı alkışlarken temiz ve göze hoş gelen futbol oynayan Derby basamakları hızla çıkmaktadır. 1970 yılında Derby County kulüp tarihinde ilk kez ligi 1. Sırada bitirir. İki sezon önce 2. Ligde kendi halinde takılan takım bir anda tüm ülkenin gündemine oturmuştur. Şampiyonluğu takiben Avrupa kupasında çok tartışmalı bir şekilde Juventus’a yarı finalde kaybetmişlerdir. Orta halli 2. Lig takımı Avrupa Kupası’nda Juventus’a kaybederken sebep Leeds United olarak gösterilmiştir. Clough Juve maçı öncesi ligde Leeds oyuncularının kendi oyuncularına kasıtlı olarak sert girdiklerini ifade eder. 15 Ekim 1973 yılında Clough ve Taylor istifa ederler. Taylor’ın kulüp içerisindeki önemli fakat tanımlanamayan rolünün bu istifada mühim bir rol oynadığı ifade edilir. Derby’nin evindeki Leicester maçı taraftarlar ikilinin geri dönmesi için yönetimi protesto ederler fakat karar çoktan alınmıştır ve geri dönüş yoktur. Peri masalı yönetimle yaşanan fikir ayrılıkları nedeniyle sona ermiştir.


Bin bir türlü sebep söylense de belki de onlar artık sıkılmıştı ve yeni bir macera istiyorlardı. Brighton& Hove Albion 3. Ligde güney sahillerinin martılarla temsil edildiği bir takımdı. Tatil yöresinden gelen bu cazip teklife hayır diyemediler. Underdog takımlar onlar için büyük bir meydan okumaydı ve ikili bunu fazlasıyla seviyordu. 1973 Kasım ayında çalıştırmaya başladıkları Brighton’da işler istedikleri gibi gitmedi. İlk maçlarında kendi evlerinde 4-0 kaybettiler daha sonra 8-2 lik Bristol felaketini birlikte izlemek zorunda kaldılar ve ilk sezon 19. Olarak zorlukla ligde kalabildiler. 1974’te Clough Leeds teklifine hayır diyemedi ve güney sahillerini kuzey aksanı için terk etti. Taylor ise burada verilmiş bir sözleri olduğunu hatırlatarak Clough’la Leeds’e gitmeyi reddetti. Taylor’ın 3. Lig ekibi için reddettiği Leeds o dönemin en iyi takımıydı. Menajerleri milli takım için görevi bırakmıştı ve yerine düşünülen isim Clough’tan başkası değildi. Birçokları Taylor’ın yaptığını mantıklı bulmayabilir ama o sözüne bağlı ve prensipleri olan bir adamdı. Taylor Brighton’da iki sezon daha kalarak 1975-76 sezonunda ligi 4. sırada bitirmeyi başardı.

Clough için Leeds macerası çok kısa sürdü. Temiz futbolunu ve sevgili Peter’ını Leeds’e hiçbir zaman götürme şansı olmamıştı bu da onu başarısız yapmak için yeterli bir nedendi. Clough kendisini başarılı yapan yöntemi hatırladı ve alt ligden Nottingham Forest ile anlaştı. Derby’de üst lige çıkarken yanında başarıyı sağlayan bir unsur daha vardı Peter Taylor.1976 Temmuz’unda Taylor Brighton’dan istifa ederek Clough’a katıldı. Efsane ikili artık tekrar beraberdi. İlk işleri kaleci Middleton yerine Peter Shilton’ı 270.000 Pound’a transfer etmek oldu. Fiyatı tartışmalara neden olunca Taylor:” Shilton bize maç kazandıracak” demişti. Forest bir üst lige yükseldi ve 1.ligdeki ilk sezonunda Liverpool’un 7 önünde şampiyon oldu. Shilton 42 maçta sadece 24 gol yedi. Forest aynı sezon Lig Kupası’nı yine Liverpool önünde 1-0 lık skorla kazandı. 1979 sezonunda Avrupa Kupası’nı Malmö’yü Münih’teki finalde 1 milyon Pound’luk adam Trevor Francis’in kafa golüyle yenerek kazandılar. Bonus olarak da Lig Kupasını müzelerine götürdüler. Bir sonraki sezon Avrupa Kupası’nı bu sefer finalde Kevin Keegan’lı Hamburg’u mağlup ederek evlerine götürdüler. Peter Taylor ve Brian Clough’un Derby ve özellikle Nottingham Forest ile başardıkları tam manasıyla peri masalıydı. 2. Lig takımı iki kez Avrupa Şampiyonu olmuştu.


1982 yılında Forest ligi 12. Sırada bitirdi ve FA Cup’tan 3.turda elendi. Taylor kulüpten istifa etti. 6 ay sonra büyük bir sürpriz yaparak eski takımı Derby County ile anlaştı. Derby finansal olarak çöküşteydi ve yeni oyuncu almak için bütçesi yoktu. Bu şartlar altında küme düşmemeye oynayan takım ligi orta sıralarda bitirdi. Fakat bir sonraki sezon Taylor da kötü gidişata dur diyemedi ve 1984 yılının Mart sonunda istifa etti. Taylor 1985 yılında birkaç aylığına Notts County’de Richie Barker’a yardımcı oldu.

Taylor ve Clough 1983 yılından 1990 yılında Taylor’ın ölümüne dek hiç konuşmadılar. Clough’un dediği gibi o mağazanın vitriniyken Taylor arkadaki mallardı. Clough’un medya işlerinden fazla para alması ve Derby’de maaşına başkan tarafından yapılan zam Taylor’ı kızdırmıştı. Ama asıl ikiliyi birbirinden ayıran olay Taylor’ın Derby’e geçmesi sonrası Clough’un haberi olmadan John Robertson’ı Forest’tan transfer etmesi olmuştu. Clough bu olaydan sonra Taylor’a “sinsi yılan” demiş ve “otobanda yolda kaldığını görsem arabama almam” demiştir.


Taylor 1990’da Mallorca’da tatildeyken aniden hayatını kaybeder. Clough’a Peter Taylor’ın ölüm haberini asistanı Ron Fenton verir. Anlatılanlara göre Clough haberi duyunca hiç konuşmaz ve telefonu kapatır sonrasında hıçkıra hıçkıra ağlar. Sonrasında taziyelerini belirtmek üzere Taylor’ın ailesini arar ve cenazesine katılır. 1994’te yazdığı otobiyografisini Peter Taylor’a adar ve şöyle der: “ Peter seni hala çok fena özlüyorum. Bana bir gün benden kurtulursan hayatında çok fazla kahkaha olmayacak demiştin kesinlikle haklıydın”

Peter Taylor’ın ismi Clough’un da isteğiyle Nottingham Forest tribününe verildi. The Damned United adlı filmde Timothy Spall tarafından başarıyla canlandırıldı. 2010’da Peter Taylor ve Brian Clough’ın birlikte oldukları bir heykel Derby County tarafından yaptırıldı.
Peter Taylor tarih sayfalarında gölgede yaşayan en iyi ikinci adamlardan biri olarak geçti. Onu tanıyanlar için ise Taylor her zaman gerçek bir futbol kahramanı olacak.















22 Ekim 2014 Çarşamba

GERÇEK BİR FUTBOL EFSANESİ - JİMMY MURPHY

United’ın Yeniden İnşası, Dünyanın Fethedilişi ve Pele’yi Alt Etmek- Karşınızda Jimmy Murphy’nin İnanılmaz Hikâyesi

Manchester United’ın dirilişinde başrol oynayan Jimmy Murphy, hiçbir zaman hak ettiği şekilde ödüllendirilmedi. Busby’nin gölgesinde yaşamak onun alın yazısı olsa da ve hatta bazı yenilikçi tarihçiler tarafından unutulsa da hiç şüphe yok ki Sir Matt ve kulüp ona çok şey borçluydu.”  -Micheal Parkinson
                                                                                                         
                                                                                                      
Hayatımda futbol adına ne başardıysam hepsini bir adama ve yalnızca ona borçluyum: Jimmy Murphy.”  -Sir Bobby Charlton
                                                                                                          

Jimmy Murphy 

Jimmy Murphy, Galli bir futbol efsanesi. Aslında Murphy’nin kariyeri kendi içinde de futbolun muhteşem hikâyelerinden birisiydi. Murphy, Man United’da kazandığı büyük saygı neticesinde Old Trafford müzesinde bir anıtla ölümsüzleştirildi. Hatta kulübün her yıl yılın en iyi genç oyuncusuna verdiği ödülün ismi Duncan Edwards, Bobby Charlton gibi gençleri yetiştirme başarısına bir övgü olarak “Jimmy Murphy Yılın En İyi Genç Oyuncusu Ödülü” olarak belirlendi. Bu bloga da ismini veren Galli Hoca Murphy, Matt Busby’e ve gezegendeki en iyi kulüplerden birisine de ilham kaynağı olmuştu. Murphy bu diyarlardan göç edeli çok oldu ve onu izleme şansım olmadı fakat ben kendisini tüm zamanların en iyi Galli şahsiyetlerinden biri, belki de en iyisi olarak görüyorum. Kimilerine göre Murphy tarihin arka sayfalarında kalmış olabilir ama hikayenin aslı şöyle; aslında futbol tarihinin en iyi antrenörlerinden biri olmak için Murphy’nin elinde birçok şans vardı ama o bunu istemedi.

Rhondda Vadisi, Ton Pentre kasabası Galler futbolunun en iyisini yetiştirdiği konusunda hak iddia edebilir. James Patrick Murphy 10 Ağustos 1910 tarihinde Galli bir anne ve İrlandalı bir babadan dünyaya geldi. Yetiştiği sokak olan Treharne Sokağı şimdilerde onun anısına Murphy ismiyle anılıyor. Futbol, genç yaşlardan itibaren Rhonnda Vadisinde birçok genç takımda oynayan Murphy’nin hayatı olmuştu. Fakat Murphy’nin müziğe de yeteneği vardı Treorchy Kilisesinde küçük bir çocukken  org çalarak müziğe olan kabiliyetini de göstermişti. Ailesi bir öğretmen olmasını umuyordu. Murphy’nin futbol hünerleri Galler çocuk takımına seçilmesi için yeterliydi ve bu seçim futbol kariyeri için bir katalizör etkisi yaptı. Sonrasında Murphy West Brom ile sözleşme imzalayarak Güney Galler Vadilerinden Kara Ülkeye geçiş yaptı.

Murphy 17 yaşındayken kulübün birinci lige yükseldiği ve 1931’de Fa Cup’ı kazandığı kadroya dahil olmak üzere 1928’de West Brom’a geçti. İlk maçını 1930 yılının Mart ayında 1-0 kaybettikleri Blackpool deplasmanında oynadı. Fa Cup Zaferi ve 1. Lig'e yükselme başarısı sırasında A takımda kendine yer bulamadı. Ardından 1. Lig'e yükselen takımda kanat forvet mevkisinde ilk tercih oldu ve benimsediği bu pozisyonda kariyerine devam etti. West Brom adına 200 maça çıkarak Baggielerin birinci ligde kalıcı olmasına yardımcı oldu. 1935’te kulübün bir başka Fa Cup finaline çıkmasını sağladı fakat finalde Sheffield Wednesday’e boyun eğmekten kurtulamadılar. West Brom için güvenilir bir oyuncu olmasıyla beraber Galler Milli Takımı'nda forma giyen en genç oyuncu olma şerefine de erişmişti. Galli futbol tarihçisi Ceri Stennet’e göre “takımın kilit oyuncusuydu”. Murphy’nin milli takım yılları Galler’in birçok ulusal kupa kazandığı altın çağlar olarak nitelenen 1930’lu yıllarla denk geliyor. Murphy, Swindon’a geçene kadar 1939 yılında kadar West Bromwich Albion forması giydi. 

Swindon yılları ise 2. Dünya Savaşının çıkması ve profesyonel futbola ara verilmesi nedeniyle kısa sürdü. Ordu, Murphy’i göreve çağırdı ve futbol kariyeri sekteye uğradı fakat negatif gibi gözüken bu askerlik yılları onun teknik direktörlük yanını oluşturan en önemli etken olacaktı. 

Kuzey Afrika’da kraliyet atlı topçu birliğinde 4 yıl çöl faresi olarak görev yaptıktan sonra Murphy 1945’te Bari’de Asteğmen eğitmeni olarak görevlendirildi. Bari’deyken Ordu futbol takımı koçu tarafından takıma motivasyon konuşması yapmak üzere seçildi. Murphy olayı pek hatırlamadığını söylüyor ama o gün bu konuşmayı dinleyen koç olayı çok iyi hatırlıyor ve bu koç Matt Busby’den başkası değil. Aslında bu onların ilk karşılaşması da değil 1933’te Ninian Park’ta Galler ve İskoçya Milli maçında bu iki kadim dost daha önceden de karşılaşmıştı.

Jimmy Murphy, Matt Busby

İkinci Dünya Savaşını takiben hala şövalyelik unvanı kazanması için çok şey başarması gereken Matt Busby menajer olarak 1945’te Manchester United’a katıldı. Busby’nin Old Trafford kadrosuna yaptığı en önemli transferi Jimmy Murphy’nin takıma antrenör olarak katılmasıydı. (Busby onu Bari zamanlarında yaptığı harika motivasyon konuşmasını hatırlayarak transfer ettiğini söyler.) Murphy geldiğinde Old Trafford bombalanmış ve parçalanmış bir şekilde harap haldeydi hatta o dönem United maçlarını ezeli rakibi Manchester City’nin sahası Maine Road’da oynamaktaydı. Murphy bu enkazdan Busby ile birlikte günümüzde bile hatırlanıp saygı ile yad edilen iki efsane takım çıkarttı. Murphy 1955’e kadar kulüpte antrenör olarak kaldı daha sonra asistan menajer olarak görevine devam etti. Asistan menajer olana kadar da genç takımları çalıştırırken ve yeni yetenekleri keşfederken takımın ruhunu oluşturan yapının en mühim parçasıydı. Özellikle genç takımlardan bulup çıkardığı Duncan Edwards ve Bobby Charlton’ın A takımdaki inanılmaz performansları Galli antrenör için bitmez bir kredi oldu. Tıpkı 20 yıl sonra Clough ve Taylor’ın Nottingham’da ve Derby’de yaptığı gibi Busby, Clough tarzında kanlı canlı bir yıldırım gibi gözler önünde yer alıyordu . Murphy ise Taylor’a benziyordu özenle sebat ederek arka planda spot ışıklarına yakalanmadan çalışıyordu. Clough’un dediği gibi “Ben vitrin camıyım Taylor ise içerideki mallar”. Bobby Charlton da Galli için “harika bir öğretmendi fakat yönetmek istemedi” demişti.

Jimmy Murphy 
Murphy İngiltere’de ham yetenekleri süperstarlara dönüştürürken bir yandan da Galler Milli Takımı’nı yönetiyordu. Murphy 1956 yılında bu görevi üstlendiğinde Galler futbolunun altın çağları da başlamış oluyordu. Galli hoca Milli Takım'da  İsveç’te düzenlenen Dünya Kupası’na katılma becerisi göstererek tarih yazmıştı. Galler’in Dünya Kupası’na gidiş yolu futbol tarihinde belki de diğerleri arasında en alışılmışın dışında olanıydı. Murphy’nin Charles kardeşler (John ve Mel), Allchurch kardeşler ( Ivor ve Len) ve ikon Cliff Jones’tan oluşan Galler takımı elemeleri dönemin güçlü ekiplerinden Çekoslavakya’nın gerisinde bitirerek grupta ikinci oldu. Fakat Asya/Afrika elemelerinde Endonezya, Mısır, Sudan ve İsrail’den oluşan grupta kimse İsrail’le oynamak istemedi bu nedenle İsrail grubu maç oynamadan lider tamamladı ve Finallere gitmeye hak kazandı. FİFA ise İsrail’in maç oynamadan Dünya Kupası’nda oynamasına müsaade etmedi bu nedenle gruplarını ikinci bitiren takımlar arasında bir kura çekildi. Kurada Belçika çıktı ama Belçika da İsrail’le oynamayı reddetti. Galler kurada çıkan ve maçı oynamayı kabul eden diğer takımdı. Galler İsrail’i kendi evinde ve deplasmanda 2-0 yenerek İsveç’e gitme başarısını gösterdi. Yıldız oyuncu John Charles otobiyogrofisinde Dünya Kupası’na gitmeleri ile ilgili şöyle diyor;


Sadece kendim için değil yıkıma uğramış Manchester United’ı tekrar ayağa kaldırmak için her şeyini ortaya koyan Jimmy Murphy için de çok sevinmiştim”

Galler grup aşamasında güçlü Meksika ve Macaristan’ın önünde ev sahibi İsveç’in arkasında grubu ikinci bitirerek turnuvaya iyi bir başlangıç yaptı. Çeyrek finalde turnuvayı kazanacak olan Brezilya’ya kazanabilecekleri bir maçta kaybederek elendiler. Bu çekişmeli karşılaşmada maçın tek golünü ilk kez milli takımda gol atacak olan 17 yaşında bir çocuk atıyordu ve bu genç star tahmin edebileceğiniz gibi Pele’den başkası değildi. Charles bu maçta oynamamıştı, bu golden sonra Murphy’nin kendisine dönerek her şeyin bittiğini söylediğini ifade eder. Aslında harika olan şey ise tüm takımın turnuvayı kazanabileceğini düşünüyor olmasıydı, takım yetenekliydi ve Galler tarihinin en iyi menajeri tarafından yönetiliyordu diye ekler.

Galler’in 1958’de İsrail’le Ninian Park’ta oynadığı maç futbol tarihindeki en trajik olaylardan birisinin başlangıcıdır. Bu trajedi Murphy’nin hayatını tamimiyle değiştirecektir. Daha önceden bahsedildiği gibi Galler Cardiff’te İsrail’i 2-0 yenmişti ve Murphy takımını Dünya Kupası’na götürüp Dünya’daki büyük takımlara karşı meydan okumak için sabırsızlanıyordu. Tek sorun ikinci maçın Manchester United’ın Belgrad’da Kızılyıldız ile oynayacağı Avrupa Kupası maçı ile kesişiyor olmasıydı. Galli hocanın yokluğunda Murphy’nin iyi arkadaşı ve United antrenörü Bert Whalley Busby’nin yanında yerini aldı. Henüz hiçbir Britanya takımı Avrupa Kupası kazanamamıştı ve “Busby Babes” bu başarı için Murphy’nin gözetiminde en büyük adaydı. Busby Belgrad yolculuğu öncesinde Murphy’e “ülken için yapman gereken bir iş var” demişti. Galler v İsrail maçının ardından zafer sarhoşu Murphy ertesi gün Manchester’a döndü. Görev tamamlanmıştı ve şimdi United görevi başlamıştı. Fakat Jimmy bu görevin Manchester United tarihinde hiçbir adamın üstlenmediği dünyanın en zor görevi olduğunu hiç aklından geçirmemişti.

Bobby Charlton Avrupa Kupasını Kaldırırken

Murphy 6 Şubat Perşembe 1958’de Manchester’a gelmişti. Dünya Kupası hayalleriyle kendisine bir scotch doldurdu ki bunu fazlasıyla hak etmişti sonra Busby’nin sekreteri Alma George odaya girdi ve kazayla ilgili bir şeyler söyledi. Murphy hiçbir şey anlamadı. Murphy o dakikaları şöyle anlatıyor.

Uzun yorucu bir yolculuktan sonra kendime bir Scotch doldurdum. Matt’in sekreteri Alma odaya geldi ve kazadan bahsetti. Hiçbir şey anlamadım. Sadece Alma’ya bir sherry doldurdum ve Scotch’umu içmeye devam ettim. Alma bana “neler olduğunu anlamıyorsun uçak düştü, bir sürü insan öldü” dedi. Haklıydı. Anlamamıştım. Bana üç kez daha söyledi ve ağlamaya başladı. Birkaç dakika geçtikten sonra Alma’nın sözleri bana tesir etmeye başladı. Ofisime gittim ve ben de ağlamaya başladım”

Alma’nın bahsettiği kaza 1958’de 23 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Münih felaketiydi. Ölenler gazeteciler, uçak kabin ekibi, takımla birlikte Belgrad’a giden bir seyirci ve hepsi Murphy’nin iş arkadaşları ve yakın dostları olan Manchester United oyuncuları ve çalışanlarıydı. Murphy Manchester’da onun için anlaması tamamen imkânsız olan bu durumu idrak etmeye çalışıyordu. Murphy perişan haldeki çok sevdiği takımını daha doğru bir ifadeyle dostlarını ziyaret etmek üzere hemen Münih’e uçtu. Rechts de Isar Hastahanesinde ölümün eşiğinde olan Matt Busby ile görüştü. Patron Jimmy’e sadece “Bayrağımızı dalgalandırmaya devam et” dedi. Jimmy de tam olarak bunu yaptı. Yaptığı şey olağandışıydı. Jimmy Murphy "Muhteşem İskoç" Busby olmadan tek başına dağılan Manchester United’ı yeniden inşa etmeye koyuldu. Kulübün içinde olduğu duygusal karmaşaya rağmen Jimmy işine devam etti. Yıllar sonra Jimmy Murphy’nin oğlu bu konuyla ilgili şöyle demiştir:

Oynanması gereken maçlar vardı ve o bunların oynanmasını sağladı. O bu ateşten gömleği giyme cesaretini gösterdi ve sonrasında tarih bizlere onun ne büyük karakter sahibi bir adam olduğunu gösterdi.”

Şüphesiz Murphy felaketten en çok etkilenen kişiydi, ama belki de birçok kişiden daha fazla metanetli kalabildi çünkü kulübün yüzü oydu ve güçlü görünmesi gerekiyordu. Bunu kulüp için yapmıştı. Ama onun da kendini tutamadığı anlar olmuştu Bobby Charlton biyografisinde şöyle diyor:

“Bir gün onu hastanenin arka koridorunda görmüştüm, orada delicesine sevdiği ve öz çocukları gibi gördüğü birbirinden yetenekli genç oyuncular için acılar içinde tüm kalbini boşaltarak hıçkıra hıçkıra ağlıyordu”

Belki de Murphy’i en çok etkileyen olay, kaza sırasında Matt Busby’nin yanında yani Murpy’nin olması gereken yerde oturan çok iyi arkadaşı Bert Whalley’nin ölümüydü. Murphy her bir cenazeye katılmak için inanılmaz bir efor sarf etti. Aynı saatte olanlar hariç bütün cenazelere katıldı.

Bununla birlikte, Murphy Manchester’da işe koyuldu ve yeni gelecek staff ve oyuncular üzerinde çalışmaya başladı. Bunu yaparken elindeki kısıtlı tüm imkânları kullanmıştı. Belki de futbol tarihinin en dokunaklı anlarından birisinde, Murphy felaketten sadece 13 gün sonra tıklım tıklım dolu Old Trafford’da Sheffield United karşısına yepyeni bir takım çıkarmayı başarmıştı. Spekülasyonlara göre United “Münih”ten sonra ligden çekilebilirdi fakat kulüp olağanüstü bir reaksiyon gösterdi. Geçici United takımı fevkalede bir şekilde Wednesday’i 3-0 yenmeyi başardı. Takım ligde kalan 14 maçın sadece birini kazanabildi ve ligi 9. Sırada tamamladı. Ligdeki kötü gidişata rağmen Murphy takıma ilham vererek Wembley’de Fa Cup finalinde Bolton’ın karşısına çıkmayı başardı. Bu maçta felaketten 3 ay sonra Busby de koltuk değnekleriyle birlikte tribündeki yerini almıştı. United’ı finale kadar getiren büyüye rağmen ünlü santrafor Nat Lofthouse’un iki golüyle Bolton maçı kazandı. Kulüp Old Trafford’ta AC Milan’ı mağlup ederek Avrupa Kupası'nda bile ilerlemeye devam etti. Fakat toplam skorda geride kalarak yarı finalde turnuvaya veda etmek durumunda kaldı. Kulübü sarmalamış olan trajik şartlar altında ligi orta sıralarda bitirmek ve Fa Cup Finali Manchester United için inanılmaz bir başarıydı. 

Jimmy Murphy, Bobby Charlton, Matt Busby

Matt Busby United’a geri döndü. Murphy’nin kararlılığı ve çalışma azmiyle küllerinden doğan takımı yeniden inşa etme işine birlikte devam ettiler. Murphy Busby’nin yanında çalışmaya devam etti ve (tartışmaya açık olmakla birlikte) 1958’de kazada kaybedilen takımdan daha iyi bir takım oluşturdular. 1968’de kazadan tam 10 yıl sonra Manchester United Wembley’de Avrupa Kupası’nı kaldırma başarısını gösterdi. Bu final on yıl boyunca yaşanan onca zorluktan sonra United taraftarları, Murphy ve Busby için yüksek derecede duygusal bir andı. Manchester bu duygusal geceyi mutlu bir sonla bitirerek Eusebio’lu Benfica’yı uzatma dakikalarında yendi ve tarihindeki ilk Avrupa Kupası’nı kazandı. Finale kalan United kadrosunda o dönem daha sonra efsaneler arasına girecek olan George Best, Brian Kidd, Nobby Stiles, Pat Crerand gibi isimler bulunuyordu.


Final maçının ilk on birinde iki isim daha vardı ki onlar ve Murphy arasındaki bağ bir başkaydı. Bill Foulkes, Münih kazasında uçakta olan isimlerden biriydi, fakat mucizevî biçimde kafasında bir iki sıyrıkla kazayı atlatmış hatta geceyi hastanede geçirmeyi reddetmişti. Foulkes takıma geri döndü ve Murphy tarafından yeniden inşa döneminde her ne kadar kendisi istemese de kulüp kaptanlığına getirildi. 1968’deki finalde takımın kaptanı ise Murphy’nin en çok bilinen evladı Bobby Charlton’dan başkası değildi. Murphy genç Charlton’ı kuzeydoğudan Manchester’a gelişinden itibaren  yetiştirdi ve dünya çapında bir oyuncu olmasında en önemli isim oldu. Hatta Charlton Murphy için şöyle demiştir:
 “Hayatımda futbol adına ne başardıysam hepsini bir adama ve yalnızca ona borçluyum- Jimmy Murphy.” Muhtemelen Jimmy Murphy İngiltere’nin 1966 Dünya Kupası’nı kazanmasında insanların düşündüklerinden daha fazla etkiye sahipti.

Murphy, 1971 yılına kadar Busby’nin asistanı olarak çalıştı. Sonrasında ise basit bir emeklilik Murpy’e göre değildi o da gözlemci olarak Tom Docherty’nin himayesinde United’da resmi olmayan biçimde çalışmaya devam etti. Jimmy’nin oğlunun söylediklerine göre Murphy emeklilik yıllarında dahi kulübe gidip gözlemcilerle ve antrenörlerle konuşmaya devam etti. Çok sevdiği kulübünden kopmak onun için hiç de kolay değildi.

Birçok insan Matt Busby spot ışıklarının altında dururken Jimmy Murphy’nin çok arka planda kaldığını düşünüyor olabilir fakat arka koltukta oturmak ve medya ilgisinden uzak durmak kesinlikle Murphy’nin kendi tercihiydi. Murphy farklı bir antrenörlük kariyerine sahip olmak isteseydi anlattığımız hikâye çok farklı olabilirdi. Bugün burada tüm dünyanın yakından tanıdığı bir menajerden bahsediyor olabilirdik. O dönemde Galler’de ve United’da yaptığı başarılı işlerin fark edilmemesi mümkün değildi. Arsenal Jimmy’i teknik direktör olarak kadrosuna katmak istemişti. Enteresan biçimde Juventus da Galli Hocayı takımın başında görmek istiyordu. Bahsettiğimiz Juventus öyle her hangi bir Juventus da değildi. Tarihin en güçlü Juventus’larından birisiydi. 1958-1961 sezonları arasında 3 Scudetto kazanmışlardı ve takımda “Büyülü Üçlü” diye nitelenen Omar Sivori, Giampiero Boniperti ve kulüp tarafından en iyi yabancı oyuncu seçilen Galli efsane John Charles bulunuyordu. Aslında Charles İtalyan ekibinin Murphy ile ilgilenmesinde önemli rol oynamıştı. Juventus yönetimi John ve Jimmy arasındaki bağı fark etmişti ve bu bağdan faydalanmak istemişti. Murphy’nin en belirleyici özelliği ise onun Busby ve United’a olan saf ve çok güçlü sadakatiydi. İddialara göre Murphy savaştan sonra kendisine iş veren Busby’i bırakmak istemiyordu.( Charles’ın iddiasına göre ise bir konuşmalarında Murphy kendisine Arsenal ilgisine kayıtsız kalmadığını belirtmişti.)

Murphy'nin Dünya Kupası'na giden Galler Milli Takımı

Bir başka ilginç iş teklifi ise Güney Amerika’dan gelmişti. 1958 Dünya Kupası’nda çeyrek finalde elendikleri Brezilya takımı yöneticileri Jimmy Murphy’e turnuvadan sonra teklif götürmüşlerdi. Murphy bu teklifi de geri çevirdi. Dünya Şampiyonunu ve tarihin en iyi oyuncu gruplarından birini çalıştırma şansını elde etmişti Murphy Nilton Santos, Didi, Zagallo ve Garrincha ve Pele gibi oyuncularla beraber çalışabilirdi fakat o Manchester’da kalmayı tercih etti. Zira Brezilya'nın da 1962 ve 1970 Dünya Kupalarını kazandıktan sonra Murphy’i pek özlemle andığı söylenemez.

Aslında Murphy’nin bu harika ve bir o kadar da trajik hikâyesinin pek fazla medyada yer almaması ve saygı duyulacak şekilde duyurulmaması çok üzücü bir durum. Ailesi de son yıllarda bu ilgisizlikten biraz yakınmıştı. Ama belki de Murphy’nin de istediği tam olarak buydu o her zaman sahne ışıklarının önünde çok sevdiği patronu Sir Busby’nin olmasını istemişti. Aslında bu durumu en güzel özetleyen isim Old Trafforddaki Münih hatıra odasında Murphy’nin büstünün açılışında yaptığı konuşmayla yine Murphy’nin oğlu oldu. Murphy Jnr:

“Eğer babam yaşıyor olsaydı bugün buraya gelmezdi. Gelirken onu buraya yakın bir pubda bırakır ve giderken onu yine oradan alırdım”

Murphy 79 yaşında Kasım 1989’da vefat etti. Ölümüne kadar işini yapmaya devam etti. Onun onuruna kulübün yılın genç oyuncusu ödülü “Jimmy Murphy Yılın Genç Oyuncusu Ödülü” olarak anılmaya başlandı. 2011 yılında BBC tarafından yapılan  “The United” isimli sinema filminde Bobby Charlton ve Jimmy Murphy hikâyenin baş aktörleri olarak konumlandırıldı. Murphy’yi kendisine pek benzemese de Doctor Who karakteriyle tanınan yıldız oyuncu David Tennant harika bir performansla canlandırdı.

Tahmin edildiği gibi Münih kazasından sonra eğer Jimmy Murphy olmasaydı bugün bildiğimiz meşhur Manchester United da olmazdı. United’daki harika kariyerinin yanında Jimmy hala Galler’i Dünya Kupası’na götürebilen tek menajer olarak tarihteki yerini aldı. Eğer çeyrek finalde şansları biraz yanlarında olsaydı neler olacağını kim tahmin edebilirdi ki ?

(Okuduğunuz yazı "lostboyos" adlı blogdan çevrilmiştir.)




Montevideo, Bog Te Video ! (2010)


Modern futbolda duygusallığa yer yoktur. Kulüp yöneticileri ve antrenörler realist olmalı ve kararlarını alırlarken pragmatist davranmalıdırlar. Bir kulübün başarılı olması finansal kapasitesinin ne kadar büyük olduğuna bağlı olduğu için günümüzde reklam gelirleri ve televizyon pastasından gelecek para  bir futbol kulübü için en önemli unsurlar arasındadır. Hikâyemiz bahsedilen esasları barındırmayan modern futbolun olmadığı hatta futbolun bile yeni yeni varlığını hissettirdiği bir dönemde savaş ve kargaşanın eksik olmadığı Balkan coğrafyasında geçiyor. İmkânları sınırlı Yugoslavya Milli Takımı’nın Uruguay’da düzenlenen ilk Dünya Kupası’na gidiş öyküsü günümüz futbol dünyasındaki kirlilikleri unutturarak insanın içini ısıtacak cinsten. Film tıpkı Tirke gibi, haylazlığıyla sinir bozsa da samimiyetiyle insana kendisini sevdirmesini biliyor.
Biraz filmden bahsedecek olursak, Yugoslavya yöneticileri Kupa organizatörü Jules Rimet ile konuşmuşlar ve ulusal takımı Montevideo’ya götürmek için anlaşmışlardır. Milli Takımı Dünya Kupası’na götürmek için Hırvat oyunculara da ihtiyaç vardır fakat federasyon Zagreb’den Belgrad’a taşındığı için Hırvatlar Milli takımı protesto etmektedirler. Uruguay’a gitmek için zaten maddi açıdan zor durumda olan yöneticiler için bir de oyuncu problemi ortaya çıkmıştır.

Diğer yandan Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı derken bölge henüz rahat bir nefes almış, insanlar bir daha hiç savaş olmayacakmış gibi harap olmuş evleriyle beraber hayallerini de yeniden inşa etmeye koyulmuşlardır. Babasını savaşta kaybettikten sonra annesiyle derme çatma bir evde yaşayan yetim Alexander Tirnanic (Tirke) de bu insanlardan biridir. Onun hayali ne bir fabrikada iş bulmak ne de bir terzi olmaktır Tirke göz alıcı yeteneğiyle Macaristan’da futbol oynamayı düşlemektedir. Güvercin meraklısı çılgın teknik direktör Bosko Simonovic Tirke’yi sokakta futbol oynarken keşfeder ve Belgrad yöneticilerini onu derbi maçta oynatmaları için denemeye almaya ikna eder. Belgrad FK’nın en iyi oyuncusu Blagoje Marjanovic (Mosha) ile Tirke’nin hikâyesi de bu vesileyle başlar. İkili saha içinde harika anlaşırlar fakat özel hayatlarındaki belirsizlik filmin gidişatını etkileyen en önemli unsur olacaktır.
Bir futbol filmine göre sinema kalitesi açısından üst düzey bir film olmakla beraber son bölümde biraz fazla fanteziye kaçılmış ayrıca Sırp milliyetçiliğinin (normal olarak) ön planda olduğu sahneler mevcut ama senaryonun önüne geçmesi gibi bir durum yok. Filmde diyaloglar harika kurgulanmış ve dekorlar dönemin havasını yansıtabilen bir yapıya sahip. Yer Balkanlar olunca müzikleri pek tartışmaya gerek yok zaten. Cinema Paradiso tadında çok samimi ve insanın içini ısıtacak cinsten bu filmin acil izlenmesi gerekiyor zira daha Uruguay günleri var…