twitter

27 Kasım 2014 Perşembe

EKREM KARABERBEROGLU / KRALLARIN HOCASI


Yüzüklerin Efendisi’nde Kral Aragorn "Övülmüyor diye yaptıklarınız yiğitçe olmayacak diyemeyiz“ der. Bazı insanlar yaşamlarını bu söz üzerine inşa etmişlerdir. Prensiplerinden, yiğitliklerinden asla taviz vermezler. Belki bu nedenle takdire mazhar olamazlar hatta bazen dışlanırlar ama karakterlerini oluşturan bu özellikleri onlar için olmazsa olmazdır.

Ekrem Karaberberoğlu

Tarih boyunca her zaman kahramanlar göz önündedir, gazetelerde manşet, filmlerde başrol olurlar. Onları yetiştiren isim ise ancak öldüğü zaman yetiştirdiği kahraman onun cenazesine gidince hatırlanır.

Kralların hocası Ekrem Karaberberoğlu 1927 yılında Adapazarı Yenicamii’de doğmuştur. Sakarya’nın malum kozmopolit yapısı itibariyle o da bir göçmendir. Aslen Boşnak olan Ekrem Hoca Sakarya’nın öz evladıdır. Kendi döneminin en önemli futbolcularından biridir. Kendi ifadelerine göre ona göre en iyi kaleci Leblebi Kamil, sonra Rauf Abisi üçüncü olarak da kendisidir. Onun ardından da Sakaryaspor’u 2.Lig şampiyonu yapan kadroda bulunan (Fiko) Fikret Aldinç’i sayar.

Her futbolcunun kendi şehrinin takımında oynadığı yıllarda Milli Eğitim Bakanı’nın emriyle her şehirde sadece bir takım olmasına karar verilmiştir. Sakarya’da tek takım olarak kalan Ada Gençlik’in kalesini Ekrem Hoca korumuştur. Askerlik zamanı gelince yolu İstanbul’a düşer Beşiktaş’ın akaretlerdeki sahasında idmana çıkar. Ali İhsan Karayiğit gel Beşiktaş’ta oyna der. Bu teklife sıcak bakar ama askerlik dağıtımı Ankara’ya çıkar. Siyah Beyaz formanın hayalini kurarken Jandarmagücü’nde bulur kendisini. 22 maçta sadece 5 gol yer ve 5 penaltı kurtarır. Kendisini Orhan Şeref Apakın izler beğenir ve Hull City maçında Gençlerbirliği kalesini ikinci yarı sen koruyacaksın maça gel der. Ekrem Hoca maça gider ama asker kıyafetiyle görevliler içeri almazlar. Üzgün bitap bir halde taburuna döner. İki büyük şehrin takımlarında forma giyme şansını kıl payı kaçırır.

Askerlik sonrası Sakarya’ya döndüğünde Ada Gençlik eski takımına dönmesini ister. O dönem Yenicamii semtinin takımı Hilalspor kapanınca yerine Yıldırımspor kurulmuştur. Yönetimin ısrarıyla Ekrem Hoca kendi semtinin takımında oynamayı seçer. 10 yıl boyunca Yıldırımspor’un kalesini korur. Ekrem Hoca Kaleci-Antrenör olarak semtin çocuklarından bir takım yapar. Kadroda Kesici Muyo, Köylü İlyas (solbek), Abaza Ergun (ortasaha) , ayakkabıcı İsmail (sol açık) , Arnavut Vahdet (forvet) yer almaktadır. Libero da ise Ekrem Hoca’nın hayatı boyunca en beğendiği iki oyuncudan bir olan Deve İhsan vardır. -Diğeri genç yaşta kaybettiğimiz Aykut Yiğittir.- Eğer Ekrem Hoca’ya Matt Busby dersek Deve İhsan (Ertem) onun Duncan Edwards’ı, Aykut Yiğit ise George Best’idir.

Ekrem Hoca İhsan'ı Adapazarı’na Yıldırımspor’a transfer eder. Türkiye Şampiyonu olan kadroda liberoda harika oynar ve Galatasaray tarafından istenir. İhsan’ın babası Arifiye’de toprak ağasıdır.Babası İhsan'ı İstanbul’a yollamaz. Diğer isim Aykut Yiğit ise 1. Ligde gol kralı olur ve Fenerbahçe’de oynar.

Şampiyonluğu kazandıkları maçta ev sahibi Samsun Fener Gençlik’i kaptan İsmail Baylav’ın golüyle 1-0 yenerler. Şampiyonluğun ardından Samsun’dan jandarmanın yardımıyla zor çıkan takım Düzce’den Adapazarı’na konvoyla gitmiştir. Takımın oyuncuları 1. Ve 2. Lig ekiplerince kapılmışlardır. Vahdet Vefa’ya, Muyo şeker’e, Necati Merinos’a gitmiştir. 500 dönümlük arazi olmasa Deve İhsan da Galatasaray’a gidecektir.

Soldan Ayaktakiler: Niko Necati,Kesici Mustafa,Deve İhsan,Ekrem Karaberberoğlu,Saim,Abaza Ergun
Soldan Oturanlar; Yusuf,Köylü İlyas,Arnavut Vahdet,Nadir,Kaptan İsmail Baylav

Ekrem Hoca futbolculuğuna noktayı zirvede koyar. Terzilikle geçimini sağlarken bir yandan da Antrenörlük kurslarına gider. Donatımspor’un başına geçer burada kendisinden habersiz yapılan iki transfer onu kızdırır futbolcuların günahı yok diye düşünür ama prensiplerinden de taviz verecek değildir. İstanbul’a giden takıma eşlik etmez yönetime de ne haliniz varsa görün der. İşsiz kalan hocanın imdadına asker arkadaşı Belediye Başkanı Behçet Deryaoğlu yetişir. Ankara’ya gider dönüşünde artık Bölge Antrenörü olmuştur. Sakaryaspor genç takımı için önerilir bu teklif Sakaryaspor’un ve Ekrem Hoca’nı kaderini değiştirir.

Sert teknikleriyle oyuncularını yıldırsa da bir o kadar merhametli ve çocuklarını düşünen bir antrenördür. Ahlaki disipline önem verir. Pavyonda olay çıkaran ve eşini, çocuklarını başka bir kadın için terk eden iki öğrencisini asla affetmez.

Sakaryaspor’da birçok oyuncu yetiştirir. Türkiye Futbol tarihinin en golcü oyuncusu Hakan Şükür onun öğrencisidir. Babası Sermet Şükür’ün getirdiği uzun boylu çocuğu önce kanatlarda sonra defansta dener ama yerinin santrafor olduğuna karar verir.  Uzun boyuna rağmen hava toplarına iyi çıkamayan oyuncusuna idman sonunda sol açık Şaban Yıldırım(Sakaryaspor’un eski teknik direktörü) sağ açık oğlu Esat ve defans Soner’le özel idman yaptırır. Hatta kafa vuruşu denince Türkiye’de akla gelen ilk isim olan Hakan Sükür bu konuda Soner’e çok şey borçludur der. Bu antrenmanları tam 3 sene yaparlar. Bir Hakan Şükür gerçekten de kolay yetişmemiştir.


Ekrem Hoca “Hakan’ı severim dedesi gibi iyi bir insandır ama babasıyla aram iyi değildir der. Emeklerimiz çoktu Hakan üstünde sadece ben değil 4 oyuncum Şaban, Esat ve özellikle Soner’in  emeği çoktur. Babası tam istediğimiz seviyeye geldiğinde onu aldı Bursaspor’a götürdü. O zaman çok üzülmüştüm” der.

Oğuz Çetin’in çok özel bir oyuncu olduğunu Fenerbahçe’ye satıldığını duyunca hayal kırıklığına uğradığını belirtir. Bir sene daha kalsa ülkenin tozunu attırır daha büyük meblağ kulübe kazandırabilirdik diye hayıflanır. Ekrem Hoca da sert bir hocadır öğrencilerine bir iki tokat atmadan takımdan yollamaz. Oğuz ise çok sakin bir çocuktur en son Fenerbahçe’ye gitmeden ensesine bir şaplak indirir. Ekrem Hoca’nın dayağını yemeden büyük takıma gidilmez diye takılır ona. Her anında Sakaryaspor’un menfaatini düşünür.

Aykut  Kocaman’ın ufak tefek yapısına aldırmaz, idmanlarda hor görülmesine rağmen içindeki yeteneği görür. Herkes oynamasına itiraz eder ama gencecik Aykut’u sol açıkta zorla oynatır . Aykut maçta bir penaltı yaptırır  ve herkes tarafından tanınır. Bülent Uygun için biraz haşarıdır der.


Onun en özel oyuncusu ise  (Kuzu) Aykut Yiğit’tir. Ceza sahası içinde onun gibi plase yapan oyuncu yoktur, oyun görüşü, sahadaki zarafeti onun için başkadır. 16 yaşında A takımda oynamaya başlar. Sonra Aykut’u Eskişehirspor önemli bir ücret karşılığında kadrosuna katar. Sakaryaspor 1. Lige çıktığında yuvaya geri döner ve Süper Ligde gol kralı olur. Deplasmanlarda en çok fotoğraf çektirilen kişi Aykut’tur.

Ekrem Hoca Recep Çetin’i de ayrı bir yere koyar. Çok kuvvetlidir ayağı şiş halde iki masajla Beşiktaş maçına çıktı.  Hatta  maçta öyle bir oynadı ki Beşiktaş’ın aklı onda kaldı der. Ayrıca Recep Karasu’nun İhsaniye köyündendir. Geldiği yeri hiç unutmamıştır yeri gelir köyünde ineklerini güder tatilini köyünde geçirir denize Bodrum’da değil, İhsaniye’de girer. Eşi de kendi köyündendir.

Hoca çok Kral yetiştirdi yanına bir de İmparator ekledi. Aykut Yiğit, Aykut Kocaman, Hakan Şükür, Bülent Uygun 1. Ligde gol krallığı sevinci yaşadı. Oğuz Çetin İmparator lakabıyla anıldı. Turan Sofuoğlu, Engin İpekoğlu, İlker Yağcıoğlu gibi birçok üst düzey oyuncu yine Ekrem Hoca’nın tedrisatından geçmişlerdir. Yetiştirdiği 21 oyuncu milli takıma seçilmiştir. Tıp doktoru arkadaşından aldığı dergilerdeki bilgilerle oyuncularını çalıştıran hocanın talebeleri 40 yaşına kadar üst düzey futbol oynamışlardır.


Ekrem Hoca devlet memurudur. Onca yetiştirdiği oyuncuya rağmen menajerlik düşünmemiş teklif edenlere bütün işi futbolcular yapacak ben de para mı alacağım demiştir. Devlet bana genç oyuncu yetiştirmem için para veriyor bu bana yeter görüşündedir. Günlük işlerini hallettiği bir Mavi Mercedes’i vardır, komşusu araba alınca kömürlükte duran mavi bisikleti Ekrem Hoca’ya vermiştir.

Bu emektar mütevazı futbol adamı Türk Futboluna eşik atlatmıştır, yetiştirdiği oyuncular milli takımın çekirdek kadrosunu oluşturmuşlardır. Avrupa ve Dünya futbolunda söz sahibi konuma gelen Türkiye futbolunda Ekrem Karaberberoğlu’nun emeği çok büyüktür. Kralların Hocasını rahmetle anıyoruz.

Kaynaklar: *Mazlum Uluç TFF.org içeriğindeki “Kralların hocası” adlı yazı,*Sakaryaspor.com





                 



26 Kasım 2014 Çarşamba

EFSANE SAKARYASPOR KADROSU / ALTIN YILLAR VE COKUS

1965 Haziranı’nın başları, Adapazarı Atatürk Bulvarındaki Şemsiyeli Park’ta birkaç adam muhabbete dalmış, hararetli bir biçimde tartışmaktadır. Sakarya’nın ileri gelenleri 4 takımın birleşmesiyle kurulacak olan Sakaryaspor’a renk aramaktadırlar. 

O dönem şehrin önemli avukatlarından, alımlı bir bayan olan Zerrin Hanım tesadüfen adamların bulundukları mevkiden geçmektedir.Hanımefendi o gün yeşil ipek bir bluz ve siyah bir etek giymiştir. Herkesin gözü üzerinde olan zarif bayanın kıyafetinin renklerinin uyumu, yeni kurulacak kulübe renk arayan adamlara ilham verir. Daha fazla düşünmeye gerek yoktur Adapazarı ovası zaten yemyeşildir, yeşil Sakarya'nın Akova'sını temsil edecektir. Siyah da doğada beyazla birlikte temel renktir. Fakat Siyahın temsil öyküsü çok başkadır. Sakarya’da, dönemin yöneticileri siyahı sadece yeşile uyumlu diye seçmişlerdir ama aslında bilmeden geleceği görmüşlerdir.


Kulüp 1980’lerde altın yıllarını yaşadıktan sonra inişli çıkışlı bir grafik çizse de şehir 1999’da bir daha silinmemek üzere siyaha boyanmıştır. 17 Ağustos 1999’da 20 Bin kişinin ölümüyle sonuçlanan depremde Sakarya kenti yerle bir olmuştur. Siyah rengi kulüp renklerine karar verilirken elim felaket düşünülerek seçilmemiştir ama başka hiçbir şehirde yeşilin yanındaki siyah bu kadar anlamlı değildir.

99 Depreminde Sakarya Atatürk Stadı
 Sakaryaspor 1965-66 sezonundan itibaren yer aldığı 2. Ligde 73-74 sezonunda iddialı transferlerle 1.Lig parolasıyla yola çıkar. Bu dönemde sonradan efsane olacak Trabzonspor takımına geçilir, aynı sezon Kocaelispor’un kendi evinde Trabzonspor’a 1-0 yenildiği maç ezeli rekabetin başlangıcı olarak kabul edilir. İstikrarsız geçen sezonların ardından 1980-81 sezonunda Tuncer Tepe yönetimi başa gelir. Teknik Direktörlüğe tecrübeli hoca Necdet Niş getirilirken Fenerbahçe’den kaleci Fuat Güngör, Göztepe’den Maradona Kazım, Bahri Kaya, Yenal Kaçıra gibi kaliteli oyuncular kadroya katılır. Sezonun bitmesine 4 hafta kala Sakaryaspor şampiyonluğunu ilan eder. Yenal Kaçıra 22 golle 2. Lig Gol Kralı olur.


1981-82 sezonunda 1.Ligde mücadele eden Sakaryaspor, takıma Orduspor’dan sol açık Şenol Çorlu ve altyapısından yetişen sonra Eskişehirspor’a gönderdiği Aykut Yiğit’i transfer ederken, altyapıdan Oğuz Çetin’i A takıma çıkarır ve iskelet kadroyu bozmaz. Sakaryaspor tarihindeki ilk 1. Lig sezonunda Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yener, birkaç hafta liderlik koltuğunda oturur ve ligi 5. Sırada tamamlar. Sezonun öne çıkan oyuncusu ise Galatasaray maçında attı harika plase golüyle Aykut Yiğit olur.

Aykut Yiğit Sakaryalıdır, kimilerine göre Sakarya’nın yetiştirdiği en büyük golcüdür.(Aykut Kocaman, Hakan Şükür, Tuncay Şanlı gibi isimler de Sakaryaspor’dan çıkmışlardır.) Türkiye 1. Liginde 20 golle gol kralı olmuş 3 kez de A milli formayı taşımıştır. Kendisini maalesef henüz 42 yaşındayken şehrin yeşilin yanındaki siyaha bürünen acı gününde, takım otobüsünün şarampole yuvarlandığı kaza sonucu genç yaşta kaybettik.

Sakaryaspor 1987 yılında 2. Lige tekrar düşer. Takımın başına son dönemde Şaban Yıldırım’ın yaşadığı kaderi yaşayan Necdet Niş getirilir. Takımı düştüğü sezonun ertesinde şampiyon yapar ve 1. Lig’e tekrar çıkarır. Necdet Niş'in takımı ligi 11. sırada bitirir. Aynı sezon Sakaryaspor’u efsane yapan kadro ile birlikte Türkiye Kupası zaferi yaşar. Bu kadro daha sonra Türk Milli Futbol takımına da dünya furbolunda kademe atlatacak bir jenerasyonun temel taşlarını oluşturur. Türkiye Kupası kazanılırken dikenli bir yoldan geçilir. Fenerbahçe’ye deplasmanda 5 Beşiktaş’a Adapazarı’nda 4 İnönü’de 1 tane atılır. Yarı finalde Zonguldak finalde Samsunspor mağlup edilerek Türkiye Kupası Sakarya’ya getirilir. O dönemde harika bir kontra atak takımı olan Sakaryaspor’da Aykut, Oğuz ve Turan sezon sonunda Fenerbahçe’ye transfer olurlar.

Ayaktakiler soldan: Erol Togay, Engin İpekoğlu, Ümit, Adnan Şeker, Bülent Yılmaz, Turan, Selçuk, Yusuf Odabaş, Oğuz Çetin, Erol, Blerim, Neşet, Hakan Şükür, Muammer, Rahim, Necdet Niş, Masör Süha,
(Orta sıra-soldan) Fikret Taşdemir, ?, Muammer Tuzcuoğlu, Ertuğ Sakallıoğlu, Besim Çömlekçioğlu, Ziya Başyazıcı, Başkan Aydın Zengin, Ömer Öztaş, Ruhi Akoy, Aziz Yetkin, Sabri Küçük, ?, (Oturanlar soldan) ?, Tuna, Serdar, Faton, Sinan, Kemal Yıldırım, Özcan, Bülent

Türkiye Kupası’nı kazanan takım Türkiye’yi Avrupa’da Kupa Galipleri Kupasında temsil etme hakkı kazanır. Sakaryaspor'un ilk rakibi Macarların Spartacus takımıdır. İlk maçı Sakarya’da 2-0 kazanır ikinci maç 0-1 biter ve ikinci tura yükselinir. Yeşil siyahlılar ikinci turda Almanya’nın köklü kulübü E Frankfurt’a boyun eğer ve kupadan elenir.

Sakarya bu tarihten sonra eski günlerine geri dönemez daha çok yetiştirdiği futbolcularla gündeme gelir. Akıllarda liglerin medceziri, futbolcu fabrikası altyapısı ve muhteşem taraftarıyla yer edinir. 1989-1990 sezonunda 2. Lige düşer. 99 depreminden sonra 1 yıl liglerden muaf tutulur. 2001 yılında tekrar lige kabul edilir. Günümüze kadar birkaç kez 1. Lig ve 2. Lig arasında mekik dokuyan takım son döneminde mali krize daha fazla dayanamaz. Oyuncularını birer birer kaybeder ve kulübe transfer yasağı getirilir. Dibe doğru önlenemez bir düşüş yaşayan takım 2013-2014 sezonunda tarihinde ilk kez 3. Ligde mücadele etmek zorunda kalır. 3.Ligde sezonu 15. Sırada bitirir kümede zorlukla kalır. artık takımda geleceğe dair umut adına hiçbir şey kalmamıştır. Mazideki başarılar, yetiştirilen dünyaca ünlü yıldızlar hepsi geride kalmıştır. Bu zor dönemde takımı ayakta tutan tek şey taraftarın aidiyet duygusudur. Süper Lig takımları boş tribünlere oynarken 3. Lig takımı Sakaryaspor 15 Bin kişiye dolu tribünlere karşı oynamaktadır.




Efsane Sakaryaspor 2014-2015 sezonunda 3.Lig 3.Grup’ta lider durumda. Taraftar eski günlere dönüş için gün sayıyor. Takım çok genç ve şampiyonluktan bahsetmek için çok erken ama Karasu yolunda 25 Bin kişilik yeni stadında Yeşil Siyahlıları Süper Ligde izleyeceğimizi düşünmek bile heyecan verici.

25 Kasım 2014 Salı

DUSAN IVKOVIC'IN COCUKLARI / DUDA BABES

Anadolu Efes baş antrenörü Dusan İvkovic efsanevi bir basketbol koçu olmasının yanı sıra ünlü fizikçi Nikola Tesla’nın da akrabasıdır. Kaderin cilvesidir ki Tesla’nın vefat ettiği yıl Dusan İvkovic doğmuştur. Nikola Tesla alternatif akım üzerinde çalışmış bir elektrofizik uzmanı olmasının yanında insanları hayrete düşürecek bir öngörü yeteneğine sahiptir. Elektro adam “uzak” adlı bir telgraf, telefon, haber yayını, borsa görüşmeleri, deniz ve hava trafiğine yardım, eğlence ve müzik yayını gibi şeylerden bahsediyordu. Sırp fizikçinin kâhin olduğu konusunda insanlar hemfikirdi.

Tesla’nın anne tarafından akrabası olan Dusan İvkovic de basketbol camiasında bir nevi kâhin gibidir. İvkovic kimsenin kullanmaya cesaret edemediği cevherleri üst düzey bir platforma sunmaktan çekinmez. Onun buluşları dinamolar, frekans alternatörleri, vericiler değil insanlardır. Genç basketbolcular onun en önemli icatlarıdır. Öngörüsü sayesinde kendi çocuklarına güvenir ve her alanda onlardan verim almaya çalışır.

İvkovic son olarak Anadolu Efes’te 20 yaşın altında 3 oyuncuya A takımda şans vererek Türk sporu açısından önemli bir hamlede bulundu. Cedi Osman geçen sezon da rotasyonda kendine yer buluyordu ama bu sezon İvkovic’le birlikte takımın önemli bir parçası oldu. Özellikle Euroleague’de Real Madrid karşısında 16 sayı 7 Ribaund 2 asist ve 23 verimlilik puanı performansıyla zirve yaptı. Yine Nizhny Novgorod karşısında Furkan Korkmaz, Cedi Osman ve Emircan Koşut’un sahada olduğu bölüm İvkoviç Babes’in parkeye yansımış haliydi.

Cedi Osman

Furkan Korkmaz 1997 doğumlu ve takımın en genci. İvkovic kulüpten genç oyuncuların listesini istediğinde listede Furkan Korkmaz yoktu. Bir hakemin çok yetenekli bir çocuk var neden A takımda değil sorusu üzerine yöneticiler o daha çok genç o yüzden listeye yazmadık demelerine aldırmadan genç takım idmanına gitti ve henüz oyuncular ısınırken Furkan’ın burada yerinin olmadığını kendisini A takımda görmek istediğini belirtti. Yetenek olarak Türk basketbol tarihinin en önemli oyuncularından İbrahim Kutluay’a benzetilen oyuncunun harika saha görüşü ve şut mekaniğinin iyi olmasının yanında açık alanda iyi bir atlet olması potansiyel olarak kendisini uçsuz bucaksız bir yere koymamızı sağlıyor. Furkan henüz Cedi tarzında patlama yapamasa da henüz 17 yaşında Euroleague ve TBL’de önemli dakikalar aldı. Nizhny Novgorod maçında 20 dakikada 9 sayı 7 ribaund 4 asistlik performansı da göz ardı edilecek cinsten değil.

Furkan Korkmaz
Emircan Koşut 1995 doğumlu ve diğer iki oyuncu kadar takımda henüz kendine yer edinebilmiş değil. Pozisyonunda oynayan tecrübeli yıldız Nenad Kristic’in sakatlığı sonrasında Nizhny ve Real Madrid maçlarında 2 şer dakikalık periyotlarda oyunda kaldı. O da Hidayet Türkoğlu, Hakan Köseoğlu gibi yıldızların yetiştiği Bayrampaşa Yıldırım Mahallesi’nin Sancak takımından çıkış yaptı. Yetiştiği ortam potansiyeli açısından fena bir referans gibi gözükmüyor.


Emircan Koşut
Takımda Euroleague’de şans bulamasa da parlak bir geleceğe sahip olması beklenen Okben Ulubay ve Efekan Coşar gibi isimler de İvkovic tedrisatından geçmekteler. Genç Türk oyuncuların yanında Avrupa’nın en iyi genç oyuncusu seçilen Dario Saric de bu sene İvkovic ile beraber Efes’e katıldı.


Bu genç ekip Euroleague ilk turunda son iki sezonun finalisti ve bu sezonun en büyük şampiyonluk adayı Real Madrid’i yenmeyi başardı. Henüz yolları çok uzun ama başlarında bu yolu daha önce gitmiş harika bir rehber var. Eğer onu dinlerlerse aslında yolun sonu pek de uzak değil.

23 Kasım 2014 Pazar

GALATASARAY KIZIL YILDIZ MAÇI / LET'S KİCK RACİSM OUT OF SPORT

                                     

Dün gece İstanbul Abdi İpekçi Arena’da tarihe geçecek bir maç oynandı. İki uzatmaya giden maçta Galatasaray zor da olsa galip gelmeyi bildi. Arroyo 50 dakika oynadı 26 sayı attı, Erceg 32 sayısının yanında efsane bir üçlükle maçı uzatmaya götürdü. Sinan, Ender, Furkan, Kerem yüreklerini ortaya koydular. Maç hakkında söylenecek çok söz var ama maç öncesinde çıkan olaylar ve sonrasında yaşanan trajedi maalesef maçın önüne geçti.

Kızıl Yıldız yönetimi Galatasaray’dan misafir seyirci olarak 70 kadar bilet talep etmişti. Türk tarafı bu talebi memnuniyetle kabul etti. Maçın oynanacağı 21 Kasım 2014 Cuma günü ise Kızıl Yıldız cephesinde gariplikler silsilesi başladı. Önce “DELİJE” taraftar grubu 300-400 kişilik bir grupla İstanbul’a geleceklerini twitter’dan duyurdular. Bunun üzerine Kızıl Yıldız yönetimi Galatasaray’dan 300-400 kadar bilet talep etti ve bu istek Galatasaray yönetimi tarafından güvenlik gerekçesiyle reddedildi. Buraya kadar her şey normal ve olması gerektiği gibiydi. Sonrası ise yangının kıvılcımı olacak trajedinin başlangıcına yol açacak hatalarla dolu bir dizi olay.

Söz konusu Sırp grup uçak ve otobüslerle, Türkiye’ye kendi imkânlarıyla geldiler. Maça biletleri olmadığından salona girmelerine izin verilmedi ve otobüslerle Sultanahmet’e yönlendirildiler. Sonrasında maç saatine yakın, bir şekilde sahil yolundan Abdi İpekçi Arena’ya ulaşmayı başardılar. Askeri tabur gibi sloganlar eşliğinde salona gelen bu grup ellerindeki meşaleleri bilet sırasında bekleyen seyircilerin üstüne atmaya, çevredeki araçlara zarar vermeye başladılar. Polis geç de olsa gerekli önlemleri alarak holigan grubunu Topkapı tarafına mezarlığın olduğu yöne yönlendirmeyi başardı. Buradan sonrası ben ve birçok kimse için meçhul gözüküyor. Kızıl Yıldız taraftarı 25 yaşındaki Marko İvkovic’in ölümü de bu zaman aralığında oldu ve resmi olarak yapılan açıklamalarda kimin tarafından öldürüldüğü konusunda tutarsızlık var. İstanbul emniyeti Delije grubunun kendi arasında yaşanan olay sonucunda Marko’nun yaşamını yitirdiğini açıkladı. Sırbistan tarafı ise Marko’nun Türkler tarafından öldürüldüğüne inanıyorlar.

                                       

25 yaşında bir gencin hayatını kaybetmesine neden olan bu trajedi de öncelikle emniyetin, valiliğin bilgi eksikliği ve gereken önlemleri zamanında almaması üstüne konuşulması gereken bir konudur. Delije taraftar grubunun geleceği maç sabahından belliydi. Marko’nun da içinde olduğu bu taraftarların maç izleme niyetinde olmadığı çok açık. Holiganizm ve ırkçılıkla yoğrulmuş bir anlayışa sahip olan 300 kadar adamın ülkeye girişine dahi izin verilmemeliydi. Kısa bir süre önce Beşiktaş taraftarı Partizan deplasmanına gitti ve gerekli önlemler alındığı için sorun yaşanmadan geri döndüler Beşiktaş taraftarı arasında da alkol almış, aşırıya kaçan şahıslar vardı ama önlemler alındı ve sorun yaşanmadı. Emniyette Spor Şube ne işe yarar? İçlerinde tehlike arz eden taraftar grupları hakkında bilgi sahibi bir birim, bir insan yok mudur? En baştan Sırp makamlarına biz önlem alamayız ülkeden çıkışlarına izin vermeyin denemez miydi? Bu sorular şu an artık önemsiz gibi gözükebilir ama gelecek için çok mühim sorular.

Nitekim Sırbistan bu trajedi sonrasında çalkalandı. Ergin Ataman maç öncesi yaşanan olaylar hakkında maç sonunda yaptığı (bence “doğru”) talihsiz açıklama yüzünden hedef tahtası oldu. Sırbistan’da persona non grata (istenmeyen kişi) ilan edilebilir. Hatta Sırbistan’a gelmesin denildi. Marko’nun cenazesinde çentik selamıyla Türkler karşıtı sloganlar atıldı. Rad taraftarı Vojvodina maçında “ilk Türk kanını kim akıtacak” şeklinde bir pankart açtılar. Kızıl Yıldız’ın ezeli düşmanı Partizan taraftarı CSKA Moskova’lıların çaldığı Beykent’li Aslanlar pankartını yaktılar. Onlarda karşılık verdi ve Sırbistan bayrağı yaktılar.

                                           

Türkiye’de de olsa, Sırplarla yaşanan bir olay en çok Boşnak’ları etkiler. Tarihten günümüze bu böyle süre gelmiştir. Olaylar sonrasında Novi Sad’da bir kişi Türk asıllı olduğu için dövüldü. Yine Novi Sad’da Türk dükkanlarına zarar verildi. Sırbistan Liginin Müslüman takımı Novi Pazar’in Belgrad deplasmanındaki maçına seyirci gitmesi yasaklandı.

Bosna  Savaşı ve öncesinde yaşananlara rağmen körü körüne bir Sırp düşmanlığı yani ırkçılık aklı başında bir insanın kabul edemeyeceği bir durum. Nitekim Galatasaray’ın Kızıl Yıldız maçında en çok sayı atan ve maçı getiren üçlüğü atan oyuncusu Zoran Erceg de bir Sırp. Sırbistan’da yangın çıkarmak için kıvılcım bekleyen bir kitle zaten mevcut. Sırplar tarafından Sultan Murad’ı arkasından hançerleyen Milos Obilic fotoğrafları Galatasaray formasının üstüne yapıştırıldı. Marko İvkovic için yeni Obilicimiz Marko’dur o Ortodoksluğu savunurken öldü denildi.

Bundan sonra yapılması gereken şey tansiyonun düşürülmesidir. Euroleague Ortodoks milletlerin ağırlığı olan bir organizasyon. Rusya, Sırbıstan ve Yunanistan’ın başı çektiği bu grupta Türk takımlarına karşı zaten mevcut olan hoşnutsuzluk iyice alevlendi. Yine bu ülke takımlarının taraftar grupları çok ateşli ve organize ekipler. En büyük sorumluluk Euroleague yönetiminde, kendilerinin bu tip olaylarda tecrübeleri Uefa ve Fifa’ya göre az. Güvenlik konusunda ülkelerle işbirliği ve koordinasyon içinde olmaları gerekiyor. Spor müsabakaları bazı kesimlerce hafife alınıyor olabilir ama Dinamo Zagreb- Kızıl Yıldız maçı bir savaşın başlangıcı olmuştur. El Salvador ile Honduras arasında Futbol savaşı adı verilen bir savaş yaşanmıştır. Mevcut durumda savaşa gidecek bir boyut yok ama ciddiye alınmazsa halının altına itilmiş problemlerin tekrar ortaya çıkması söz konusu.Yazıyı yazarken gördüğüm bu pankart Olymipakos-Paok maçında açılmış. Çevirisi "En iyi Türk ölü Türk'tür" Son olarak Delije gün içinde Gate 7 ile birlikte İstanbul'da oynanacak Olympiakos maçına geleceklerini açıklamış. 

                                       

İlerleyen süreçte taraftarların ve özellikle medyanın provoke edici hareketlerden kaçınmaları gerekiyor. Umarım spora ırkçılık ve siyaset daha fazla bulaştırılmadan bu süreç atlatılır.

yazı içindeki fotoğraflar ve bilgiler için @burakkarakus ve @fsabovic'e teşekkürler.

21 Kasım 2014 Cuma

BJELİCA MANİA / FB ULKER MİLANO’DAN GALİBİYETLE DÖNDÜ 74-80


Bayern Münih galibiyeti sonrasında Top 16 için hayati önem taşıyan Milano deplasmanında Fenerbahçe Ülker 80-74’lük skorla galip geldi. Ricky Hickman, Semih Erden ve Nemanja Bjelica FB Ulker adına ön plana çıkarken Milano’da Marshon Brooks ve Daniel Hackett’ın çabaları mağlubiyeti önleyemedi.

Maça iyi başlayan sarı lacivertliler skorda üstünlüğü elinde tutamadı ve ilk çeyrek 23-21 ev sahibi ekibin üstünlüğüyle geçti. İlk defa hücum değil savunmayla maça tutunan İstanbul ekibinde yılın en iyi skoreri Goudelock kritik dakikalarda sahne alsa da Münih performansından uzak bir görüntü çizdi. Euroleague’de geçen hafta süre dahi alamayan Semih Erden ilk beş başladı ve 12 sayı 7 ribaundla maçın yıldızlarından biri oldu. Hickman savunma sertliğinin ön plana çıktığı dakikalarda sorumluluk aldı ve maça kötü başlamasına rağmen galibiyette önemli rol oynadı.

 Bjelica ise İsveç çakısı rolünde takımın neye ihtiyacı varsa o işin başına geçti ve layıkıyla da görevini yaptı. Son 3 dakikada skor üretmekte zorlanan konuk ekibe içeri drive ile attığı turnikeyle nefes aldırdı, maçın sonunda serbest atışlarda hata yapmayarak yine takımına galibiyeti getiren isim oldu. Saha içinde her şeyi yapabilen Sırp forvet bazen aldığı savunma ribaundlarından sonra tüm sahayı geçerek hücumu başlattı bazen 2 numara gibi rakiplerini karşısına aldı bazen de 5 numara gibi bloklarıyla rakibe duvar oldu. Komple bir oyuncu nasıl olur diye merak ediyorsanız Bjelica’yı izlemeniz yeterli. Emir Barcelona maçında kaçırdığı 3’lükten beri potaya bakmıyor tam bir asist makinesine dönüştü, Karşıyaka maçında 10 asist 10 ribaund 2 sayılık performansı oyun karakterinin nasıl değiştiğini gösterir cinsten. Milano maçına ikide iki 3’lükle iyi başlayan ve iyi bir görüntü çizen genç Kenan’ın yorulduğu durumlarda Hickman yerine de 1 numarada kullanılabilir görüşündeyim.

Fenerbahçe Milano’da grup ikinciliği yolunda önemli bir viraj geçti şimdi Ülker Arena’da Turow sınavı ve Panathinaikos’tan alınacak bir rövanş var.

20 Kasım 2014 Perşembe

Gone Girl



Ben Affleck, iki kendini bilmezle talk show programına katılana kadar gözümde J-Lo’nun eski sevgilisi, Daredevil’da ben hariç kimsenin sevmediği bir süper kahraman ve Argo’da ben hariç tüm akademinin beğendiği bir yönetmendi. Program sonrasında kendisinde adaletli insani yönü gördükten sonra bakış açım tamamen değişti bu vesileyle de uzun zamandır aklımda olan son filmi Gone Girl’e sonunda gittim.

Rosamund Pike ismini daha önce duymadığım kendisinde kötülere has güzelliğe sahip bir ablamız. Filmin tartışmasız yıldızı ama Türk milletinin kalıtsal hastalığı olarak ben filmde ve sonrasında Nick Dunne (Ben Affleck)’ın tarafındaydım. Efektler, görsel şölen ya da mükemmel diyaloglar yok aslında filmde ama usta yönetmen David Fincher etkisi harika bir kurgu var. Filmde hastane çıkışında Nick Dunne’ın Amy’e tekerlekli sandalyede eşlik ederken attığı bakış tüm filmi özetliyor aslında.Fazla söze gerek yok izleyin izlettirin.



19 Kasım 2014 Çarşamba

AVRUPA’NIN EN İYİ OYUNCULARINDAN BİRİ OLMAK MI? DAHA GİDECEK ÇOK YOLUM VAR. JAMEL MCLEAN


Eurohoops.net sitesinden Stathis Trapezanlidis’in röportajının çevirisidir

Jamel Mclean Nba Şampiyonu San Antonio Spurs karşısında galibiyeti getiren son saniye basketinden sayesinde artık tanınıyor, bunun yanında kendisi Euroleague çaylak sezonunu da harika bir şekilde sürdürüyor. Şunu söyleyebiliriz ki Jamel,  ligin en önemli öne çıkan unsurlarından birisi olmayı başardı.

BEKO BBL’de ( Almanya Basketbol Ligi) Amerika’lı PF gayet etkileyici bir performansa sahip (son maçta 33 sayı 12 ribaundla oynadı), fakat Nba’den sonra dünyadaki en üst seviye basketbolun oynandığı lig olan Euroleague onun için daha iyi bir kıstas olacaktır.
Normal sezonun ilk turu sona erdi ve ilk tur sonunda Jamel Mclean 16.6 sayı, 5.6, ribaund, 1.8 asist ortalamaları ile oynarken 2 sayılık atışlarda %67,6 ‘lık bir oran ve ortalama 20.6 verimlilik puanına sahip !

Euroleague çaylağı için hiç de fena değil, katılıyor musunuz? BBL’nin namağlup takımı Alba Berlin oyuncusu CSKA maçı öncesinde Eurohoops ile bir röportaj yaptı.

-Çaylak sezonunda senin adına ortaya çıkan tablo harika gözüküyor. Berlin’de geçirdiğin 3 aydan sonra daha rahat gözüküyorsun. Yeni çevreye ve özellikle Euroleague’e alışma evren nasıl gidiyor?

İyi bir sistemimiz var ve bu çok önemli, staf gerçekten iyi ve bana çok yardımcı oldular. Gidecek daha çok yolum var ama kesinlikle kendimi daha rahat hissediyorum. Euroleague’deki kaliteli takımlara karşı oynamak uyum sağlamaktan biraz fazlasını gerektiriyor, oyuncuların ne kadar iyi olduklarını ve Eıroleague’in büyük bir meydan okuma ortamı olduğunu biliyorsunuz. Euroleague’deki ilk sezon tabiî ki BEKO BBL’den tamamen farklı. Fakat çok iyi sisteme sahip bir koçumuz var ve hepimizi Euroleague’e çok iyi hazırlıyor."

-Parkede çok “sağlam” duruyorsun, enerji dolusun ve atletiksin. Birçok insan seni Kyle Hines’a benzetiyor ve ben özellikle onun bir anda BBL’den Euroleague’in önemli takımlarına geçisini benzetiyorum. Böyle olacağını düşünüyor musun?

Bu soruyu bana sezon sonunda sormalıydın! Bir oyuncu olarak bu konuda konuşurken rahat değilim, Daha öğrenecek çok şeyim var ama şunu söyleyebilirim ki ilerleyen dönemde Euroleague’in önemli oyuncularından biri olacağım. Bu benim ilk yılım ve öğrenmeye devam ediyorum. Öğrenmenin tek yolu oyunda olmak özellikle de basketbolda. BBL ve Euroleague arasında büyük fark var ve siz bu farklı oyun tarazlarına karşı hazır olmalısınız. Yani bir bakıma uyum sağlama diyebiliriz.”

-Almanya’da daha fazla kalmak ister misin ya da kendini Euroleague’in üst seviye takımlarında oynamak için hazır hissediyor musun?

Ben nerdeysem, orası benim meydan okuma alanımdır” Burada veya Almanya’da ya da başka bir yerde kalmak istediğimi söyleyemem. Neredeysem orada olduğumdan daha fazlası olmak isterim. Oyuncu olarak daha iyi olmak isterim. Adım adım ve zamana bırakarak…"

-Bir dostluk karşılaşması olsa da San Antonio spurs maçında attığın son saniye basketini unutmak kolay değil. Bu basket ile ilgili insanların tepkileri nasıldı?

Tam bir çılgınlıktı!. Bir çok insan bana geri dönüşler yaptı “wow deli şut”, “çılgın maç” gibilerinden. 3-4 gün bu böyle sürdü. Aileden, taraftarlardan, bütün üniversite koçlarından böyle bir destek görmek iyi bir şeydi tabii ki. Fakat biliyorsunuz ki çok fazla tadını çıkaramıyorsunuz çünkü 2 gün sonra maçımız vardı. Yine de şurası kesin ki yaz döneminde o anı tekrar yaşamak keyif almak için son dakikaları tekrar izleyeceğim."

-Diğer yandan sadece birkaç yıl önce, Scafati (İtalyan 2. Lig ekibi) 1 haftalık deneme idmanından sonra seni reddetmişti. Tam olarak ne oldu orada?

Avrupa’daki 2. Yılımdı. Sezon öncesinde başkan takım için uygun oyuncu olmadığımı söyledi. Farklı bir tarzda oyuncu arıyorlardı. Bu biraz garip çünkü genel menajer benim iyi bir oyuncu olduğumun farkında olduğunu söylüyordu. Avrupa’da iyi işler yapacağımı biliyordu fakat Scafati için oynarken olmayacaktı bu. Başkanın istediği şey ben değildim."

-Bu seni güçlendirdi mi? Ne düşündün?

“Bu konu üzerinde çok fazla düşünemezdim, Ne tarz bir oyuncu istediklerini bilmiyorum. Bazen sadece işler yolunda gitmez. Yoluna devam etmeli ve çalışmayı sürdürmelisin”

-Avrupa’ya gelme kararını nasıl aldın?

“NBA’deki şansımın yüksek olmadığının farkındaydım. Avrupa’da seviyenin yüksek olduğunu ve birçok Amerika’lı oyuncunun buraya geldiğini biliyordum. Bu günlerde birçok Avrupa’lı oyuncu da NBA’e gidiyor. Finansal açıdan da buraya gelmem mantıklıydı."

-Yine de NBA her zaman hedeflerin arasında mı?

“Öyle umut ediyorum, NBA kapısı benim için açık olduğu sürece denemeye devam etmek isterim. Ama olmazsa burada oynamaya devam edip daha iyi olacağım."

-Euroleague normal sezonunun ilk turu sona erdi. Alba Berlin’in Top 16 şansı devam ediyor, sezon başında hedefiniz neydi?

CSKA, Malaga ve Maccabi karşısında çok zorlu bir başlangıç yaptık. Sonrasında Limoges ve Cedevita karşısında iki iyi oyun oynadık. Bu iki maç özgüvenimizi yerine getirdi. Şimdi CSKA, Malaga ve Maccabi ile tekrar karşılaşacağız ve bir galibiyet bizi Top 16 hedefimize daha çok yaklaştıracak."

-BEKO BBL’de hala namağlup lidersiniz. Bunca yıldan sonra şampiyonluk için hazır mısın?

“Daha gidecek çok yolumuz var. Öğrenecek çok şeyimiz var. Henüz Kasım ayındayız. Lig uzun bir maraton. Her maça ayrı odaklanmalıyız. Şampiyonluğu istiyoruz. Namaglup olmak gerekli değil ama her maçı kazanmak için oynuyoruz."




18 Kasım 2014 Salı

Fenerbahçe Ülker vs Galatasaray Liv Hospital 17.11.2014



Pazartesi günü sendromunda ayakta kalmanızı sağlayacak en önemli unsur bazen bir basketbol maçı olabilir. Anadolu ve Avrupa yakasının basketbol temsilcilerinin karşılaşacağı mücadeleyi kafanızda oynayarak, dostlarınızla fikir teatisinde bulunarak ( ucu bucağı olmayan sataşmalar ) haftanın ilk iş gününü/okul gününü bir nebze de olsa kolayca atlatabilirsiniz. Carlos Arroyo mu, Andrew Goudelock mı ? soruları kafanızda dolaşırken mesai/okul bitivermiştir.


Taraflı tarafsız her basketbolsever için heyecan verici olan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde Ülker Arena’da oynanan mücadelede sürpriz olmazken Obradovic’in askerleri Ergin Ataman’ın aslanlarını evlerine eli boş gönderdi. Fenerbahçe 8-0 ‘lık seriyle başladığı maçta oyunun kontrolünü hiç kaybetmedi ve bir derbiye göre rahat bir galibiyet aldı. Sayı kategorisinde pek gözükmese de benim için Bodiroga’nın bir versiyonu olan Emir Preldzic’in harika saha görüşü ile Asya yakasının sahibi maçı kazanmasını bildi. Goudelock skorer oyununu sürdürürken Bjelica çok yönlü oyuncunun tanımını bilmeyenler için dün akşam Arena’da tekrar yaptı.

Galatasaray cephesinde Koç Ergin Ataman’ın maç sonu açıklamaları maçtan daha ilgi çekiciydi. Bir iki “Mola Alsana”, “Doping Yapsana” dışında kötü tezahürat olmamasına değinerek Fenerbahçe seyircisine teşekkür etti. Jawai ve Aradori’den beklediği katkıyı alamadığını ve bu oyuncuları oynatmakla hata yaptığını söyledi. Yaptığı özeleştiri ile gelişmeye açık üst seviye bir antrenör  olduğunu tekrar kanıtladı. Oyun içinde ise Nolan Smith sonrası dümende yine yeniden yalnız kalan 36 yaşındaki Carlos Arroyo’nun olmadığı bölümlerde Galatasaray kepenkleri indirdi. Furkan Aldemir ve yaşlı kurt Kerem Gönlüm’ün ribaundlarda üstün oyunları ve Erceg’in skora katkısı yeterli olmadı.


Fenerbahçe kadro derinliği ve formda oyuncularıyla daha iyi bir görüntü veriyor. Kenan ve Hickman’ın 1 numaradan katkısı artarsa ve 5 numarada bir kıpırdanma olursa Euroleague’de de üst sıralar hayal değil. Galatasaray’ın ise takım olma üzerinde daha çok çalışması gerekiyor gibi gözüküyor.

13 Kasım 2014 Perşembe

bwin Euroleague Fantasy Challenge


Euroleague Fantasy Challenge'ta kendi adıma puan toplama işi artık bitti. 600 üzerine çıkan başarılı katılımcılar da kendi istekleri doğrultusunda kredi arttırmayı bırakıp puan getirecek oyuncu tercihlerine kendilerini gönül rahatlığıyla verebilirler.

Guard rotasyonumda bulunan genç Litvan Lekavicius'tan bekelenen katkı gelmedi hatta zararına bu hafta elden çıkarmak zorunda kaldım. Van Rossom, Lull, Diamantidis, Gordic gibi isimler arasından artık patlama zamanı geldiğine inandığım Sergio Rodriguez'i seçtim. Nitekim geçen sene yerinde izlediğim maçta Anadolu Efes'e karşı harika oynamıştı. 

SG/SF seçiminde bir başka Real Madrid'li Jaycee Carroll kadroma dahil oldu. Yükselen performansı , düşük maliyeti ve kredisini büyük ihtimalle yükseltecek olması onu seçmemde bana yardımcı oldular. Sadece sayı ile PIR yapması dezavantaj ama denenebilir bir risk olduğu kanaatindeyim. Babasının hikayesi yürek burkan çocuk Vladimir Jankovic'i ise satmak durumunda kaldım. Carroll yerine Emir, Pappas, Jaramaz gibi oyuncular da düşünülebilir

Son olarak uzun seçimim Adrien Moerman yerine Bryant Dunstan oldu. Oly oyuncusu geçen seneki performansından uzak olsa da istikrarlı bir skorer ve yanına ekleyeceği ribaundlarla bu haftanın yıldızı olabilir.Dunston yerine Vesely, Alex Tyus, Sanikidze, Miro Bilan gibi oyuncular da düşünülebilir.



12 Kasım 2014 Çarşamba

ESTOPA



2010 yılında Piccadilly civarı bir mekânda arkadaşlarla sohbet ederken sözlerini anlamadığım ama ritmiyle insanı kendisine çeken bir şarkı duymuştum. Yanımda söz konusu dili anlayan ve şarkının sahiplerinin vatanından birilerinin olması şansımdı zira o zaman telefona şarkıyı dinletip kimin olduğunu bulabileceğim teknolojik seviyeye ulaşmamıştım. Pop gibi duran ama içinde gitar ve alkışın gırla gittiği bu şarkı kimindir deyince Estopa cevabını almıştım. Ben de madeni bulmuşken biraz araştırdım, daha çok cevher varmış...


Estopa,  Jose ve David Munoz kardeşlerin kurduğu kategorize edilmekten hoşlanmayan İspanya’nın en önemli gruplarından biri. Şöhretleri haliyle Latin Amerika’ya kadar uzanmış. Okul işine pek ısınamayan kardeşler SEAT’ın otomobil fabrikasında takılmışlar. İş hayatı yaratıcılıklarını sınırlamamış aksine ilham vermiş. İlk duyduğum şarkıları La raja de tu falda şarkısına bakarsanız anlayabilirsiniz. Ayrıca grubun ismi de fabrikada patronun kendilerine söylediği "Dale Estopa a la maquina"


Estopa merakınızı aşağıdaki şarkılarla giderebilirsiniz


1-) Fuente energia
2-) Cuando amenece
3-) feat Rosaria El Run Run
4-) La Raja de Tu Falda
5-) Tragicomedia
6-) Ya No Me Acuerdo
7-) Tu Calorro



1 Kasım 2014 Cumartesi

Euroleague’de Kayıp Hafta : Fenerbahce Ulker



Sezonun üçüncü haftası geride kalırken temsilcilerimiz Anadolu Efes, Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray Liv Hospital haftayı mağlubiyetle kapattılar. Her sezon olduğu gibi yıldız transferler ve Final Four hayalleriyle başlanan bir serüvende, takımlarımız yarı-final seviyesine ulaşmak için henüz hazır bir görüntü vermediler.


Fenerbahçe Ülker efsane koç Obradovic’in önderliğinde çıktığı Atina deplasmanında beklenmedik bir hezimet ile karşılaştı. Eski gücünden uzak, yıldızları görece yaşlı olan Panathinaikos 3 sayı bombardımanıyla temsilcimizi evine eli boş göndermesini bildi. Fenerbahçe’de önemli transferlere rağmen eksikler giderilmiş gibi gözükmüyor. Obra’ya duyduğumuz içten saygıya rağmen kendisi ondan beklenen takım kimyasını bir türlü oturtamadı kanaatindeyim.


Öncelikle oyun kurucu pozisyonunda takımı yönlendirecek bir Bodiroga’sı ya da Diamantidis’i yok. Geçen sene de yoktu ki Bo’nun gönderilmesini de bu mantıklı sebebe bağlayarak mantıklı bir hamle olarak düşündük. Yerine gelen oyuncuya baktığımızda ise Finlandiya liginde keşfedilmiş eski  bir sayı kralı Hickman’ı görüyoruz. Maccabi Euroleague şampiyonu olurken iyi bir sezon geçirse de Hickman ne bir Sergio Rodriguez ne de Teodosic. Bu niteliklerde eldeki tek isim Kenan Sipahi ama o da takımı bir üst seviyeye çıkaracak tecrübeye henüz sahip değil. Obradovic Real Madrid’e giderken yanına Bodiroga’yı da istemişti Fenerbahçe’ye gelirken de Diamantidis ile gelmesi gerekiyordu. Avrupa’da her pozisyonda belli kalitelerde oyuncular bulunabilir ama üst düzey takıma seviye atlatacak oyun kurucu sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu sorunu takım içinden (Emir) ya da takım dışından (pg transferi) çözmeden Obra’nın başı çok ağrayacak gibi duruyor.

Fenerbahçe’nin bir diğer problemi ise pota altına sertlik getirecek ve sırtı dönük hücum varyasyonlarına sahip bir skor opsiyonuna sahip olmaması. Semih Erden ve Luka Zoric’in şahsen yüksek hedefleri olan Fenerbahçe için düşük kalibreli oyuncular olduğunu düşünüyorum. Oğuz ise sırtı dönük oynayabilen bir pivot olmasına rağmen birinci seçenek olmak için yeterli değil.



Sezon başı transfer edilecek iki oyuncu her şeyi değiştirebilirdi. Nitekim isimleri Obra’nın ekibiyle de anılmıştı. Bu sezon Milos Teodosic ve Nenad Kristic bu takıma katılabilseydi şimdi çok farklı şeylerden bahsediyor olabilirdik.