twitter

21 Mayıs 2015 Perşembe

SAKARYASPOR - BB ERZURUMSPOR MAÇININ ÖYKÜSÜ


Melekler ve Kumarbazlar filminde hasta Sakaryaspor’lu Selami 17 Ağustos depremi sonrası bunalımdadır. Kötü giden hayatında tutunduğu tek dal şehrinin takımı kalmıştır. Ne yazık ki bu dönemde yeşil siyahlıların da Selami’den aşağı kalır yanı yoktur. Takım, deprem sonrası tıpkı Selami gibi eski günlerini özlemle yad etmektedir. Hayatında bir çıkış arayan genç adam filmin bir sahnesinde Sakaryaspor’a seslenirken aslında kendisine sesleniyordur: “İyi olacaksınız oğlum iyi, düzeleceksiniz. Geçecek lan bu kâbus dolu günler. Efsane Sakaryaspor geri dönecek. Ah buraya yazıyorum”

İnsan büyük bir travma geçirdikten sonra asla eskisi gibi olamaz. İyi günleri ve geçici mutlulukları olabilir ama aklının bir köşesinde o kötü günlerin izleri mutlaka kalır. Sakaryaspor’un da kısa dönemli güzel günleri oldu. 99 sonrası iki kez Süper Lig’e çıkma başarısı gösterdiler. Fakat bu çıkışlar kurumsal bir yönetim başarısından çok antrenör-oyuncu grubu ve şehrin takım için bütünleşmesinin eseri oldu. Süper ligde bütçelerin konuştuğu bir ortamda amatörce yönetilen bir takım efsane de olsa tutunamazdı/tutunamadı. Son olarak 2006/07 sezonunda Franco Cangele ve kaleci Martinez’li kadrosuyla Süper Lig’de boy gösteren Tatankalar o seneden itibaren serbest düşüşe geçtiler.



2014/15 sezonunda 3. Lig 3. Grupta mücadele veren “Anadolu Güneşi” lige çok iyi başlamasına rağmen sezonun sonunu getiremedi ve umutlarını play off’lara bıraktı. Taraftarlar 8 puan önde lider durumdaki takımın sezon içindeki bu düşüşünü para için satılan 3 oyuncaya bağlarken sorumlu olarak gördükleri yönetimi sert bir dille eleştirdiler hatta işi tesisleri basmaya kadar götürdüler. Bu olay Tatankalar’ın Türkiye’de kemik bir seyircisi olan, futbol şehri olarak görülen ve taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanmış güzide kulüplerini 3. Ligde mücadele etmeye zorlayan yönetime haklı tepkilerinin yanlış bir uygulamasıydı. Yapılan eylemin savunulacak bir tarafı olmadığı gibi olumlu bir getirisi de olmadı. Fakat taraftarın asıl amacı kulübün sahipsiz olmadığını henüz her şeyin bitmediğini efsanenin yerinin 3. Lig olmadığını kulübün geçici sahiplerine hatırlatmaktı ve bunu da başardılar.



Normal sezonun bitimiyle play off’a kalan Sakaryaspor’un rakibi BB Erzurumspor oldu. Sakarya’da oynanan son maçta ev sahibi ekip 1-0 önde götürdüğü maçta beraberliğe razı olunca ortalık karışmış seyirci sahaya girmiş ve Sakaryaspor ceza almıştı.  Yakın dönemdeki bu olay, play off öncesi maçın tansiyonunun artmasına neden oldu. Erzurum’a giden Sakaryaspor taraftarı stada alınmadı ve daha önce yerel bir kanaldan yayınlanacağı açıklanan maçın canlı yayını iptal edildi. Tüm olumsuzluklara rağmen yeşil siyahlılar Bayburtspor’un konukseverliğinde çıktıkları BB Erzurumspor deplasmanından avantajlı sayılabilecek 0-0 ‘lık skorla Adapazarı’na dönmesini bildi.



Final öncesi son maçı kendi seyircisi önünde oynayacak olan takım, memleketim Sakaryaspor olunca bana da bu önemli maçı yerinde takip etmek düştü. Biletlerin tükenme ihtimaline karşı Tatankalar’ın yanında yerimi önceden ayırttım. Ozanlar’dan Belediye’ye yürüyerek esnafın maç muhabbetleri arasında Orhan Camii’ne ulaştım bu sırada hemen karşıda Belediye’nin önünde maçtan 2 saat önce taraftarlar toplanmış halka ufak bir gösteri yapıyorlardı. Yeterli sayıya ulaşılınca bayraklar ve flamalarla süslenmiş Çark Caddesi’nden “caddenin hakkını verin” nidaları arasında muhteşem tezahüratlar ve halkın da desteğiyle stada doğru yürüyüş başladı. Esnaf da zaman zaman bestelere destek verirken genç amigolar da halk içinde küfürlü bestelerin söylenmemesine dikkat ettiler. Okullardaki çocuklar tellere tırmanmış “ağabey bizi kaçırsana” diye yalvarırken bir yandan da tezahüratlara eşlik ediyorlardı. Teyzeler de “aferin yavrularım” diyerek coşkulu kalabalığa destek çıkıyordu. Bu muhteşem atmosferde seyirci potansiyeli olmayan müessese ve Belediye takımları yerine şehir takımlarının Süper Lig’de olmasının lige ne denli renk katabileceğine tekrar tanıklık ettim.



Tatankalar stada girdikten sonra ben de esnafa ve kısmen daha sakin bir iki taraftarla sohbet etme şansı yakaladım. Taraftarlar genel olarak takımdan pek memnun değiller. Finale çıkılsa dahi işlerinin çok zor olduğunun farkındalar. Hepsi takımı çok iyi tanıyorlar ve gerçekçiler. Kardeş takım Göztepe gibi iyi bir bütçe olmadan gelecek başarının geçici olduğunu biliyorlar. Bu nedenle şehrin ileri gelenleriyle, emniyetle konuşuyorlar takım için para kaynağı arıyorlar. En yakın örnek olarak emniyetten pasaport vb işlerde takıma komisyon ayrılmasını talep etmişler. Şehrin bir bütün olduğunu ama “paralı bir başkan olmadan” kalıcı bir başarının zor olduğunu belirtiyorlar.



Hakan Şükür, Aykut Kocaman, Engin İpekoğlu, Tuncay Şanlı, Mustafa Pektemek, Oğuz Çetin ve ismini sayamadığım birçok ünlü oyuncunun çimlerinde top koşturduğu emektar Sakarya Atatürk Stadı’na girme vakti geldi. Maç köftecilerinin arasından geçip turnikelerden geçerek mabedin içine giriyorum. Sezonun son iç saha maçında stad gelin gibi süslenmiş. Mesai saati olmasına rağmen tribünlerin hepsi dolmuş. Merdiven boşluğu adlı kavram Adapazarı’na henüz uğramamış. Takım lehine, düşman kardeş Körfez aleyhine bestelerle maç başlıyor. İki takımda dengeyi bozmakta zorluk çekerken ilk yarıda Sakaryaspor’da takımın en iyisi Özgür Kedikli’nin sakatlığı can sıkıyor. 90 dakika boyunca eşitlik bozulmazken uzatmaların ikinci yarısında Burak Göksel’in 107. Dakikada gelen golü Sakaryaspor’u finale taşıyor. Maç sonunda yaşanılan sevinç taraftar ve oyuncuların bütünleşmesi görülmeye değer. 



Saha içine dönersek 1997 doğumlu Burak Bekaroğlu ve Abdülkadir Akyıldız dikkat çeken isimlerdi. Özellikle henüz 18 yaşındaki stoper Burak Bekaroğlu’nun gelecekte ismini daha çok duyabiliriz. Santrafor Gökhan Yazıcı takım için ne denli önemli bir oyuncu olduğunu bu maçta bir kez daha kanıtlıyor. Kaleci Yavuz’a da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Süper Lig tecrübesini tüm takıma yansıtan tecrübeli eldiven galibiyetin mimarı oluyor.

Maç sonunda taraftar kutlamaları yine çark caddesinde yürüyerek yaptı. Kısa zamanlı trafiği engelledikleri dönemde bile hiçbir sürücünün şikayet etmemesi hatta kornalarla kutlamalara destek vermeleri de ayrı bir güzellikti. Eve dönerken atkımı gören esnafın maçın skorunu bilmelerine rağmen sevinçlerini paylaşmak için “kaç kaç bitti kazandık mı?” Maça gelemeyen gençlerin “Hafız stad dolu muydu?” Bahçesinde oturan yaşlı amcaların “bizimkiler kazandı mı yeğenim oh oh iyi” reaksiyonlarıyla galibiyet sevincini yaşayarak yağmur altında dönüş yolunu keyifle bitirdim.



Sakaryaspor’un finaldeki rakibi Ankara Demirspor oldu. Yeşil siyahlılar ligde iki maçta da yenildiği rakibiyle İzmir’de karşılaşacak. Tatankalar, şüphesiz kardeş takım  Göztepe ve cefakar taraftarının desteğiyle Ege’deki finalde kendi sahasında gibi hissedecek. Ankara Demir gibi güçlü bir ekip karşısında işleri çok zor ama “Henüz Ölmediler”… 



14 Mayıs 2015 Perşembe

Kanlı Elmas / Edin Dzeko'nun Hikayesi

Edin Dzeko ve model/aktris kız arkadaşı Amra Silajdzic

Edin Dzeko ismini ilk kez İnönü’de Türkiye Bosna-Hersek arasında oynanan maçta duymuştum. Gelecek vaat eden uzun boylu bir santrafordu. 27. Dakikada attığı golle hava toplarında etkili olacağının sinyalini vermişti. Kariyerinin maksimum olarak Muslimovic seviyesinde seyredeceğini düşünüyordum ama Zeljeznicar’dan Manchester City’e uzanan yolculuğu sonrasında kendimi bu genç adamın formasını Bosna’dan sipariş ederken buldum.

Bosna’da 1990-95 yıları arasında yaşanılan orantısız savaş ve Boşnakların beklentileri doğrultusunda tıpkı dünyanın geri kalanı gibi yeterli diplomatik ve askeri yardımı yapamamış olmamız bu toprakların vefakar insanlarına her zaman bir sorumluluk duygusu ve sempatiyle bakmama neden olmuştur. Bu sebepten bir Boşnak’ın dünya çapında başarılı olmasının yaşanılan trajedinin unutulmaması ve tekrarlanmaması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. (Her ne kadar Dzeko artık savaş sorularından bıkmış olsa da)

Balotelli'nin sevincinin nereden geldiği belli oldu


Edin Dzeko 1986 yılında başkent Saraybosna’da dünyaya geldi. Futbol çocukluğundan itibaren hayatında önemli bir yer tuttu. İtalya liginin revaçta olduğu dönemlerde duvarında AC Milan’ın efsane forveti Ukrayna’lı Shevchenko’nun posteri asılıydı. Fakat 90’ların başında Bosna’daki ortam bir çocuğun futbol oynaması için pek müsait değildi Büyük Sırbistan idealindeki Slobodan Milosevic ve onun Bosna’daki uzantıları Ratko Mladic ile R Karadzic tarihin gördüğü en büyük insanlık ayıplarından birini işlemek üzereydi. Saraybosna kuşatma altındaydı ve bombaların nereye düşeceği belirsizdi.

“ZOR BİR ÇOCUKLUK GEÇİRDİM”

Dzeko en zor zamanlarda Bosna'daki çocuklara hayaller kurduruyor Foto:Velija Hasanbegovic


Sokakta futbol oynarken en sevilmeyen an annelerimizin ismimizi tüm sokağa haykırarak bizim için maçın son düdüğünü çaldıkları andır. Bazen 5 dakika daha diye diretsek de mecbur evin yolunu tutarız. O gün annesi eve çağırdığında Dzeko da aynısını yaptı ve evin yolunu tuttu. Eğer annesini dinlemeseydi muhtemelen şu an Bosna’nın elmasını tanımıyor olacaktık. Kısa bir süre sonra çocukların top oynadıkları mevkiye bir bomba düştü. Dzeko’nun arkadaşlarından bazıları hayatını kaybettiler. Edin Dzeko evinden taşınmak durumunda kaldı ve büyükannesinin evinde 15 akrabası ile savaşın bitmesini bekledi. O günlerden bahsetmeyi pek sevmese de geçmişini de asla unutmadı. Dünya Kupası öncesinde yaşanan sel felaketinde ülkesine yardımı bir borç bildi ve yardım çalışmalarında öncü oldu. Bosna ve Sırp kardeşliği gibi iddialı bir isim altında hayır kurumu vesilesiyle yardım maçında toplanan paranın Sırbistan ve Bosna’daki ihtiyaç sahiplerine gitmesini sağladı. Bu vefakar adam sadece futboldaki hünerleriyle değil yaptığı iyiliklerle Bosna halkının gözünde bir idol oldu.



2014 Brezilya Dünya Kupası’na giden kadroda yalnızca iki isim savaşın tanığıydı. Kadro incelendiğinde oyunculardan iki kişi hariç diğerlerinin savaş nedeniyle başka ülkelere göçmek zorunda olduğunu fark ediyoruz. İki Edin ise kendi topraklarında açlığın korkunun yokluğun ne demek olduğuna bizzat şahit oldular. Şimdilerde İstanbul Başakşehir’de oynayan Edin Visca ve Edin Dzeko savaş zamanını ülkelerinde geçirdiler. Dzeko bir röportajında “hiçbir şeyden korkmuyorum” demişti. Korkacak bir şey kalmadığından olsa gerek. Bombardıman altında futbol oynayan çocuk için futbolun içindeki diğer baskı unsurlarının pek de etkili olmasını düşünmek zaten abes olur.

ELMAS IŞILDIYOR

oturanlardan soldan dördüncüye dikkat
Dzeko, kariyerine 2003 yılında Bosna’nın FK Sarajevo ile iki büyüğünden birisi olan ülkemizdeki Adana Demir, Ankara Demir’in muadili demiryolu takımı Zeljeznicar’da başladı. Antrenör Jiri Pilsek’in yönetiminde uzun boyuna rağmen teknik kapasitesinin yüksek olmasından dolayı forvet arkası yaratıcı orta saha olarak oynuyordu. O dönemde Dzeko’nun bu denli bir yıldız olması beklenmiyordu hatta kendisiyle “Kloc” -elektirk direği- diyerek alay ediliyordu. Hayatını değiştiren olay antrenörü Pilsek’in Çek takımı FK Teplice’ye gitmesi oldu. Pilsek eski oyuncusunu takımında görmek istedi ve 25.000’yu gözden çıkardı. Zeljeznicar yönetimi kendilerine piyango vurduğunu düşündü fakat kaçan balığın büyük olduğunu fark edemediler.

Çek Cumhuriyeti’nde Dzeko kendisini geliştirdi. Attığı goller ve oynadığı oyunla Çek Federasyonunun da dikkatini çekti. Kendisine Çek Cumhuriyeti için oynanması teklif edildi fakat Dzeko Bosna için oynamak istiyorum diyerek bu teklifi reddetti. Dzeko’nun yetenekleri artık FK Teplice için fazla geliyordu Avrupa’nın önemli kulüpleri transfer tekliflerinde bulundu. Kazanan 4 milyonluk teklifle VFL Wolfsburg oldu.

Dzeko-Misimovic-Grafite o dönem Almanya'nın altını üstüne getirdiler
Wolfsburg’da forvetteki partneri Grafite ve Milli Takım’dan arkadaşı Misimovic ile harika bir hücum hattı oluşturdular. Bayern Münih imparatorluğunu çökerten üçlü 2009 yılında şampiyonluk ipini de göğüslemeyi başardı. Dzeko bu sezonda toplam 36 gol atarak Ballon d’Or sıralamasında 9 oldu. Bu başarısına 96 maçta 59 atarak kulüp tarihinin en golcüsü unvanını ekledi. Partneri Grafite ile birlikte Gerd Müller ve Uli Hoeness’i geçerek tarihteki en iyi ikili oldular. Almanlar da parıldayan elmasa kayıtsız kalamadılar ve vatandaşlık teklifinde bulundular. Dzeko’nun hayalleri ise çok farklıydı. Almanya ile Dünya Kupası’nı kazanabilecekken Bosna’yı tarihinde ilk kez Dünya Kupası Finalleri’ne götürmeyi tercih etti.

ADA GÖRÜNDÜ

Manchester City tarihi anlatılırken onun ismi sıkça anılacak

Arap sermayesinin devreye girmesiyle Premier lig’de hatırı sayılır bir yer edinen Manchester City’nin patronu Roberto Mancini, Almanya’da parlayan bu elmasa daha fazla kayıtsız kalamadı ve £25 milyon karşılığında Dzeko’yu mavilere transfer etti. Edin mavilerin kazandığı 2011 FA Cup ve 2012’de 52 yıl sonra gelen efsanevi lig şampiyonluğunda başrol oynadı. Dünya futbol tarihinde efsane maçlar arasına giren City-QPR maçında bütün ümitler tükenmişken uzatma dakikalarında skoru dengeye getiren golü attı ve şehrin yıllar sonra maviye boyanmasına katkı sağladı. Manchester’da bulunduğum sürede taraftarların sevgisini de kazandığını ve en çok söylenen tezahüratta da Dzeko’nun yer aldığını belirtmeden geçemeyeceğim. Tüm kutlamalarda Bosna Bayrağını yanından eksik etmedi.

Edin zirvede de geçmişten dersler çıkararak gelecek nesillere en güzel öğütleri kendi davranışlarıyla verdi. Takımda Sırp Kolarov, Karadağ'lı Jovetic gibi isimlerle arkadaşlığını her platformda gösterirken kendi yaşadığı acıları kalbine gömdü. Unicef elçisi olarak da ülkesine hizmet veren Dzeko bu kapsamda okul ziyaretlerinde bulundu. Bosna’ya yaptığı okul ziyaretlerinde çocuklara “ İsimlerinizin ne olduğu, etnik kimliğiniz ya da dininiz önemli değil önemli olan insanlığınız ve huzurlu biçimde birlikte yaşayabilmenizdir” diyerek sahip oldukları barış ortamının değerini bilmeleri gerektiğini hatırlattı.

Unicef programından yeni Dzeko'larla

Dzeko ve arkadaşları Bosna’yı tarihinde ilk kez Dünya Kupası’na götürürken halkı da ilk kez bu denli bütünleştirmeyi başardılar. Bosna Sırp’ı Misimovic’in asistlerinde Müslüman Dzeko’nun attığı gollere beraber sevindiler. Zafer sonunda gelen bu birliktelik kısa süreli de suni de olsa insanı mutlu ediyor en azından gelecek için umut veriyor.

Dzeko’nun Ada serüveni bu günlerde pek istediği gibi gitmiyor Super-Sub (Harika Yedek) olmak onun kalitesinde bir oyuncu için uygun bir görev değil. Avrupa’da her hangi bir takıma gidip o takımı zirveye çıkaracak yetenekte bir oyuncunun benchte beklemesi futbola ihanettir. Belki de kendisinin kardeş ülke Türkiye’de oynama zamanı gelmiştir.