Genç yaşta takip etmeye başladığımız ve sonrasında
o isimle özel bir bağ kurduğumuz şahsiyetler vardır. Rihanna'yı ilk kez Kobe Bryant videolarının içine eklenmiş "Pon de Replay" şarkısıyla keşfettikten sonra Umbrella ile yükselişini izlemek, Ricky Rubio’yu 16 yaşında
Joventut Badolona’dan beri takip etmek ve sonra NBA’e gidip yıldız olmasını görmek insana ayrı bir keyif verir. Pablo Aimar’ı River Plate’ten beri takip
ederek Valencia’nın maestrosu oluşunu görmek gereksiz bir şekilde sizi
gururlandırabilir. Cristiano Ronaldo da hikayesini başından beri takip ettiğim
oyunculardan birisiydi. Ama onun geldiği nokta beklentilerimi "biraz" aştı.
2003 yılının Ağustos ayı, 13-14 yaşlarındayız, okul
bahçesinde basketbol oynuyoruz. Henüz rakip gelmemiş. Şut atarken bir yandan da
muhabbet ediyoruz. Murat söze giriyor. Manchester United Ronaldo’yu almış. Seko ve Alper'le bakışıyoruz. Haliyle 2002 yazının Dünya Kupası gol kralı Brezilyalı Ronaldo Nazario de Lima
aklımıza geliyor. Şaşırıyoruz. Çok iyi transfer olduğunu söylüyoruz. Murat bu
tepkiyi beklediğinden hemen bahsettiği oyuncunun bizim düşündüğümüz Ronaldo
olmadığını söylüyor. Portekizli genç yıldızın ismini ilk kez bu anda duyuyorum.
Yani o meşhur Man United-Lisbon hazırlık maçını izleyen 657 milyon kişiden birisi değilim J
Sezon başlıyor. Bir yandan CM oynuyor bir yandan da Premier
Lig maçlarını takip ediyorum. Aklım yeni Ronaldo’da. Sporting Lisbon’da
bir hazırlık maçında keşfedilişi ve top tekniğinin çok iyi olduğu konuşuluyor.
Yeni Beckham olarak 7 numarayı teslim alıyor. Beklenti büyük ama yaşı daha
küçük. 1985 doğumlu oyuncu, o dönem henüz 18 yaşında. Maçlarda bu genç adamı
izlemek istiyorum ama genelde yedek kalıyor. Sezon ilerledikçe sonradan girip
çoğunlukla gereksiz olan şovlarını yapıyor. Henüz kendini kanıtlamamış. Ben
yeni adamımı buldum diye düşünüyorum. Aimar sevgimin yerini alacak adam belli
oldu diyorum.
O dönemin tek kaliteli futbol dergisi olan Goal’ü düzenli
alıyorum. Dergiyi bulmak kolay değil. Yıldırım mahallesini arşınlamak
gerekiyor. Şanslıysam Ali Fuat'ta falan bir bayi getirmiş oluyor. O ayki sayıda Cristiano Ronaldo’ya da yer verilmiş. En çok ilgimi
çeken bölüm özelliklerinin yazılı olduğu sütun oluyor. En büyük eksiği olarak
gol vuruşları yazılmış. İşin garibi bu o dönem için hiç de haksız bir analiz
değil. Dergiyi saklayacağıma Ronaldo’nun fotoğraflarını kesip ortaokuldaki
matematik defterime yapıştırıyorum. Vodafone reklamlı kırmızı forma, saçının
iki yanından sarkan ikişer tel, uzun ve dağınık saç, çarpık dişler, hafif sivilceli
bir tip… Kesinlikle bugünkü Ronaldo’dan bahsetmiyoruz. Sahada baskın bir oyuncu
değil. Sonradan giren seyircinin potansiyeline inandığı genç bir çocuktan
bahsediyoruz. Sezon ilerledikçe kendini gösteriyor.
2004 Avrupa Şampiyonası’nda kadroda yer alıyor. Portekiz kendi evinde finalde kaybederken benim aklımda bir pozisyonda Ronaldo’nun çalım atsa kaleciyi geçip golü atabilirdi diye düşündüğüm bir an kalıyor. O da belki o anı hatırlayarak maç sonunda göz yaşlarına hakim olamıyor.
Ekim 2004’te Manchester
United Fenerbahçe’yle Şampiyonlar Ligi’nde karşılaştı. Rooney ilk CL maçında hat-trick yaptı. Ben o hafta mahalledeki spor mağazasına gidip Ronaldo
forması soruyorum. Dükkan sahibi 11 numaralı Real Madrid formasını uzatıyor.
Ben Manchester’daki Ronaldo deyince anlam veremiyor. “Manchester’dan bir tek
Rooney var. Fener’i mahvetti bu çocuk, sana onu vereyim” diyor. Ben ise Cristiano
Ronaldo forması almakta ısrarlıyım. Dükkanda arkası boş bir Manchester United
forması buluyoruz. Adam arkaya "7 Ronaldo" yazıyor. Ama fontlar rezalet. Times
New Roman’la Ronaldo yazmış. 7 desen üstteki yazıya bitişik böyle ip ince bir 7. Benim moralim
biraz bozuluyor. (Zaten bu dükkandan ne zaman forma alsam bir gariplik oluyor.
T-Mac’in Orlando Magic formasını aldığım yaz T-Mac Houston’a takas olmuştu.) Neyse ben kafayı takmışım o formayı alacağım. Bir de bu Ronaldo’ların karışması
mevzusu kafama takılıyor. Adama “abi bir de başına C. yaz diyorum” Böylece C.
Ronaldo formama kavuşuyorum. (Ronaldo’nun formasında hiç C. Oldu mu
bilmiyorum.) Yıllar sonra annemin formayı temizlik bezi yaptığını öğreniyorum.
Benim Ronaldo sevdası sürerken hem Man United hem Ronaldo
performansını artırıyor. Yine de o dönem Ronaldo hala zirvede değil. Mesela Milan-Man
United Şampiyonlar Ligi eşleşmesinde Kaka Manchester ekibini tek başına
dağıtıyor. Henüz tam olarak bir winner Ronaldo’dan bahsedemiyoruz. Lise dönemimde Four
Four Two’nun Türkiye versiyonu bir Cristiano Ronaldo posteri veriyor. Hangi
akla hizmetse sınıfın tavandaki kirişine asıyorum posteri. Ben bunu asıp
hocalar da görmezden gelince tüm sınıf tavandaki kirişin sınıfa bakan tarafına
posterler asıyor. Sınıf maçlarında Ronaldo forması giydiğimden bahsetmeme gerek
yok sanırım. (Son sınıfta memleket sevgisi ağır basınca Sakaryaspor formasına
geçmiştim.)
Ronaldo’nun rekor bedelle Real Madrid’e geçtiği dönem artık
benim Cristiano’dan uzaklaştığım zamanlar... Yaş da ilerleyince fan boy işlerine girmiyoruz artık. Yine de her maçını takip ediyordum
ama benim Ronaldo artık tamamen küresel bir süperstara dönüşmüş, kamuya mal
olmuştu. Aimar hiçbir zaman bu seviyeye çıkamamıştı. Onunla aramızdaki bağ bize
özel olarak kalmıştı. Hatta zaman geçtikçe Aimar kendi seviyesinin de altına
inmişti. Ronaldo ise tüm seviyelerin üzerine çıkarak kazanılabilecek her şeyi
kazandı. Artık soyadının başına C. yazmama gerek yoktu. Ronaldo forması
isteyince verilen forma onunkisiydi. Messi ile çekişmesi Ronaldo’yla bağımı
koruyan nadir şeylerden oldu. Nemesis bulunmuştu. CR7, İspanya’da uzay takımı olarak
nitelendirilen Barcelona ve Messi’ye karşı destansı bir rekabete girdi. La
Liga’nın en popüler dönemiydi. Her El Clasico box office gişe filmi muamelesi
görüyordu.
Üniversite döneminde Manchester’a gitme durumum oldu. Benim
uçağımın olduğu gün Ronaldo da Demirören AVM için Türkiye’ye geliyordu.
Havalimanına giderken aklımın bir ucunda acaba Ronaldo’yu görür müyüm diye safiyane bir düşünce de vardı.
Tabii ki ortada Ronaldo falan yoktu. Onun yerine Muazzez Ersoy ve Nükhet
Duru’yla dış hatlara doğru uzun bir yürüyüş yaptık ve üçümüz yan yana oturup boarding saatini bekledik.
Onlar Ercan havalimanına Kıbrıs’a, ben de Manchester’a gittim. Haliyle Ronaldo’yla Manchester’da da buluşamadık. O dönemde İngiltere’de El Clasico’ları İspanyollarla
birlikte izleme şansım oldu. Bu tarihi maçın duygusunu tam anlamıyla orada
hissetmiştim. Atletico Madridlilerin Barcelonayı desteklemesi, Real’e duydukları
nefreti her fırsatta dile getirmeleri rekabetin düzeyini bana anlatmak için yeterliydi.
2015 Mart’ında uzun süredir planladığım İspanya tatilini gerçekleştirdim. Maç izlemek için iki haftasonum vardı. İngiltere'de tanıştığım arkadaşları ziyaret etmek için Madrid, Valencia ve Barcelona’ya gidecektim. İlk haftasonu Atletico Madrid maçında Bayrampaşa ve Galatasaray atkılarımla Arda’yı izledim. Sağ olsun arkadaşım Ruben'in kombinesiyle Vicente Calderon'u yıkılmadan görmüş olduk. (Şimdi olsa bu haftasonunu Messiye ayırırdım. Arda’nın o dönemki tek vukuatı ayakkabı atmaktı. sonra bu vukuatlar arttı. ) Sonraki haftasonu bir seçim yapmam gerekiyordu. Ronaldo ya da Messi… Tercihim belliydi. Real Madrid-Levante maçında Cristiano’yu ilk ve son kez canlı olarak izledim. Arkadaşlarım Alejandro ve Javi bileti biraz yukarıdan aldıkları için Ronaldo'yu Felix Baumgartner gibi uzaydan izledim.
Cristiano'nun 2016 Avrupa Şampiyonası’nda sakatlanarak finalde gözyaşlarıyla maçı
terketmek zorunda kalması ve o yakın plandaki güve aklımda kalan diğer anılardan oldu. 2004’te Portekiz'de kaybedilen finalde sonra ev sahibi Fransa'yı yenerek kazanılan kupa Ronaldo adına sevindiriciydi.
Cristiano’nun yüzlerce golü arasında kafamı iki elimin
arasına aldığım goller Kral Kupası finalinde Barcelona’ya attığı kafa golü,
Juventus’a attığı röveşata ve Juventus formasıyla göğe yükselip attığı kafa
golü oldu. Portekiz formasıyla İspanya’ya attığı ama Nani’nin dokunarak ofsayta
düşürdüğü sayılmayan golü de hala içimde ukdedir.
Real Madrid sonrasında tüm dünyaya mal olan ve karikatürize
olacak kadar ünlenen Cristiano Ronaldo 36 yaşında Manchester United’a geri
dönüyor. Artık Ronaldo dönmüş denildiğinde Cristiano'nun uzun uzadıya bir şeyler anlatmasına
gerek yok. Michael Jordan’ın geri döndüğünde yazdığı gibi I‘m back demesi yeterli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder