twitter

30 Aralık 2014 Salı

Top 16'ya galibiyetle basladık / Galatasaray-Zalgiris Kaunas 78-69

Euroleague’de Top 16’nın ilk maçında kendi evinde seyircisinden yoksun Zalgiris’i ağırlayan Galatasaray Liv Hospital sahadan 78-69’luk skorla galip gelmesini bildi.


Son Olympiakos maçını 7 kişilik rotasyonla efsanevi biçimde kazanan Ataman’ın aslanları, Zalgiris karşısına yeni transferler Aleks Maric ve Justin Carter’ın katılımı ve Erceg’in sakatlıktan dönüşü ile daha güçlü şekilde çıktı. Jawai, Furkan ve Vougioukas’ın yerine Young,Maric eklemeleri yapıldı ve uzun rotasyonu Erceg,Young,Kerem ve Maric şeklinde oldu. Bu dörtlünün farkı; kağıt üstünde birbirini tamamlayabilen oyuncular olmaları Erceg dış şut tehdidi Young patlayıcılığı Kerem tecrübesi ve Maric de eğer form tutabilirse içerde sertlik getirebilmesiyle Galatasaray’ı bir üst seviyeye taşıyabilecek oyuncular.

Young henüz Avrupa’ya alışabilmiş değil savunmada pozisyon almakta ciddi sıkıntıları mevcut nitekim Javtokas özellikle ilk yarı bu eksiklerini genç uzuna bir bir gösterdi. Erceg savunma anlamında zaten var mısın yok musun oynuyor Kerem burada yine tecrübesi ve oyun bilgisiyle imdada yetişti. Pota altında bu kadar kötü savunma nedeniyle fazla kilolarıyla başı dertte Maric de bu maçta sadece görüntüsüyle süre buldu.

Forvetten Micov, Manuchar kadar olmasa da gerekli katkıyı yapsa da Pocius’un bu seneki formsuzluğu Galatasaray’da savunma ve hücumda sorun yaratıyordu bu problem Zalgiris maçına da yansımıştı ki Justin Carter isimli T-Mac görünümlü ama kalbinde bir Bruce Bowen barındıran bir adam sahneye çıktı. Galatasaray’ın yeni transferi atletizmi savunmadaki direnciyle takımı ateşlerken kritik dakikalarda sayıları ve ribaundlarıyla ne kadar doğru bir hamle olduğunu gösterdi.


İkinci yarıda savunma kaynaklı sayılarla oyun üstünlüğünü eline geçiren temsilcimiz Sinan Güler’in harika oyunuyla galibiyete ulaşmasını bildi. Şut istikrarı konusunda hala sıkıntıları olsa da Sinan Güler Milli takımımız ve Galatasaray için çok değerli bir oyuncu olduğunu yine gösterdi. Abdi İpekçi’de Ergin Ataman’a oyuna alması için tezahürat yaptığımız çocuk artık Ataman’ın ilk 5’inde değişilmez oldu. Bunu savunmada bitmek bilmeyen enerjisinin yanına skor tehdidi olmayı başararak yaptı. Sinan’ın bir başka özelliği de yabancı kuralı saçmalığını paragöz menajerler ve Türk oyuncular üzerinden rant sağlamak isteyen yöneticilerin yüzüne vurmasıdır. Bir Türk oyuncunun kendini geliştirirse, iyiyse oynayabileceğinin kanıtıdır Sinan Güler. Burada tabi Kerem Gönlüm’e de haksızlık yapmamak gerekiyor ama Ülkerspor izin verseydi San Antonio ile şampiyonluk yaşacak olan bir adama yabancı sınırı falan dersek komik olur sanırım.

Maç İstatistikleri


Galatasaray’da galibiyet önemliydi ama çok da büyütülmemesi gerekiyor oyuncu grubunun hala gidecek yolu var. Her sezon olduğu gibi Ataman bu sene de kervanı yolda düzecek. Zalgiris, Alba Berlin, Kızıl Yıldız ve Pana/Maccabi takımlarından 4 tanesi geçilmek zorunda ilk adım Kaunas galibiyetiyle atıldı. Bu noktada içerde söz konusu takımlara maç kaybetmemek gerekiyor Alba maçından sonra seyiricisiz oynama cezası bitecek. Galatasaray taraftarının 12 bin kişi her maç Abdi İpekçi’yi doldurması gerekecek zira Top 16’da her maç final.

29 Aralık 2014 Pazartesi

TOP 16- YENİ MERHALE- YENİ KADROLAR

Euroleague’de Top 16 heyecanı başlarken Fantasy Challenge oynayanlar için de yepyeni bir sayfa açma şansı doğdu. Mevcut 12 oyuncunun tamamı değiştirilebilecek ve ilk turda toplanan krediler rahatlıkla kullanılabilecek.

Galatasaray ve Nhizny Novgorod’un efsanevi biçimde top 16 yapmaları ve 1 haftalık arada yapılan transferler dengeleri değiştirdi. Ben de ilk tur sonunda 680 kredi toplayarak fena iş çıkarmayan kadromu baştan aşağı yeniledim.

Genelde risk almadığım kadroda iki sürpriz isim var. Birincisi değerinin çok altında bir fiyata sahip olan Galatasaray’ın King Kong’u Patrick Young (32 Kredi) ikincisi ise Laboral’in yeni transferi Darius Adams (38 Kredi) Heurtel’in Efes’e gitmesi sonucunda oyun kurucu pozisyonundan skor katkısı yapacağını düşündüğüm Darius Adams’ın kariyer istatistikleri de seçimime destek veriyor. Kariyer istatistiklerine buradan  http://www.eurohoops.net/player?player=61615 Son lig maçı istatistiklerine buradan ulaşabilirsiniz http://www.acb.com/fichas/LACB59112.php

Top 16 seviyesindeki Fantasy oyuncularına Jamel McLean, Spanoulis, Boban tavsiye edecek halimiz olmadığından kadronuzu tamamlayacak son isimleri ucuzluk pazarından seçmeye çalıştım.

Point Guards Haftanın Japon Pazarı Tavsiyeleri:

Mike James Laboral 21 Kredi, Oliver Lafayette  Olympiakos 25.7 Kredi, Dimitriy Kvostov Nizhny 10.1 Kredi

Shooting Guards ve Small Forwards Tahtakale Piyasası:

Sinan Güler Galatasaray 22.2 Kredi, Sylven Landesberg Maccabi 34.2 Kredi, Mario Hezonja Barcelona 29.5 Kredi

Power Forwards ve Centers Salı Pazarı:


Linas Kleiza Milano 17.8 Kredi, Caleb Green Malaga 33.2 Kredi, Semen Antonov Nizhny 28 Kredi


27 Aralık 2014 Cumartesi

Can Bonomo ile Rocco'lu Ev Oturması Blogumda Canlı Yayınlanacak!


Her zaman genç, renkli, eğlenceli ve dinamik olanların tercihi Rocco’dan Can Bonomo hayranlarına büyük sürpriz! Ev konserleri konseptiyle, canlı olarak online yayınlanacak olan “Can Bonomo ile Rocco’lu Ev Oturması”, Can Bonomo hayranlarını müziğe doyuracak…
Sıcacık ev ortamında eğlence ve müzik dolu dakikalar sunacak olan Can Bonomo ile “Rocco’lu Ev Oturması” konserlerinin ilki 28 Aralık günü saat 20:30’da gerçekleşecek. Bu benzersiz konser serisine katılmak isteyen Can Bonomo hayranlarının tek yapması gereken ise Rocco’nun Twitter, Facebook, izlesene.com ve Vine hesaplarında gerçekleşecek yarışmaları kazanmak olacak.



Can Bonomo’nun, doğal ev ortamında gerçekleştirdiği ve canlı olarak benim blogumda da izleyebileceğiniz bu konserler için sizleri bol sürprizli ve eğlenceli yarışmalar bekliyor. Can Bonomo hayranları Facebook, Twitter, izlesene.com ve Vine kanallarından duyurumu yapılacak yarışmalara katılarak ev konserlerine katılma şansına sahip olacaklar.  Son konser ise yine bu yarışmaları kazanan bir talihlinin evinde gerçekleşecek. Rocco’nun renkli ve eğlenceli dünyası, gençlerin, yeni ve yaratıcı paylaşımlarıyla daha da renklenecek, Can Bonomo’yla ev oturmaları herkese keyif verecek. “Rocco’lu Ev Oturması” konserleri serisinde Can Bonomo’nun eşsiz performanslarına canlı tanıklık edemeyecek hayranları içinse tüm konserler Rocco’nun izlesene.comFacebook hesapları ve de benim blogum üzerinden online olarak canlı yayınlanacak.
28 Aralık Pazar günü saat 20:30’da aşağıdaki ekranda konseri canlı olarak izlemek için burada buluşalım!

Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Aralık 2014 Pazar

TOP 16 YOLUNDA FENERBAHÇE ÜLKER


Fenerbahçe Ülker yaz sezonunda kadroya kısalarda Can, Serhat, Hickman, Goudelock, Bogdan Bogdanovic uzunlarda ise Semih ve Vesely’i ekleyince birçok basketbol sever haklı olarak hayal kırıklığına uğramıştı. Çünkü geçen seneden beri sürekli bahsettiğimiz ana problemler, bu takımda Obra’nın sahadaki eli olacak gerçek 1 ve sağlam 5 numara bulunmamasıydı. Yapılan transferlerle Fenerbahçe skorerguard cennetine dönmüş ama “pis işleri” yapacak bir 3 numara da dahil olmak üzere açıklarını kapatamamıştı.




Sezon başlayınca eleştirilerin haklı olduğu görüldü. Obra 1 numara için Can da dahil olmak üzere sürekli bir arayışa girdi. Hickman’ın saf guard olmadığından normal olarak bocalaması, baskıda yarı sahayı geçememesi(Karşıyaka maçı en kritik hücum), set hücumda organize olamayan ve genellikle Gou’nun isolationlarına kalan bir takım izlememize neden oldu. Ayrıca 5 numarada Semih ölü geçen sezonların ardından Zoric ve Oğuz’la birlikte beklenenin çok uzağındaydı. Vesely’nin daha çok 4 numarada kullanılmasıyla “pota savunamayan” Fenerbahçe görüntüsü devam ediyordu. Artık alıştığımız rakibin yüksek 3 sayı isabeti sorununun kaynağını da bu noktada aramak gerek. Potayı savunan uzunun olmamasının yanında, vücut vücuda teması sevmeyen, şutu bozmak için ekstra çaba harcamayan oyunculara sahibiz. Sorunları olan Milano ve Turow galibiyetleri gözümüzü boyamıştı ki OAKA’da çok hayırlı bir tokat yedik.


O noktadan sonra biraz toparlanan ve eksiklerine çareler üretmeye çalışan bir Fenerbahçe izlemeye başladık. Rollerin yavaş yavaş yerine oturması, kumandanlığa Bogdan Bogdanoviç’in geçmesi, Kenan’ın 1 numarada 14-15 dakikalarda süre alması, Vesely’nin 5 numarada Bjelica’nın tamamlayıcısı olarak daha çok oynaması ve son olarak da Semih’in hayata dönmesiyle takım toparlanma sinyalleri verdi. Deplasmandaki Milano ve –eksikleri olsa da- Barça galibiyetleri özgüven açısından takımı bir üst seviyeye taşıdı. Şu an takımın saha içi lideri Bogdanoviç, hücumları iyi kontrol ediyor. Ayrıca üstündeki çekingenlikten arınmış, keskin şutunu kaldırmakta tereddütleri azalmış bir Bogdan izliyoruz. Fenerbahçe’de mevcut kadroda oyunu yönlendiren ve karar veren oyuncu mutlaka Bogdan olmalı. 1 numarada ise Emir ve Kenan süreleri paylaşıyor. Enerji konusunda Kenan’ın yanına Vesely ve Semih’i de koymuş görünüyoruz. Vesely’nin enerji fazlalığı ve yaptığı extra işlerin yanı sıra Semih’in kas gücü bu takım için oldukça önemli. Sezon başındaki dağınıklık düzelmiş gibi, sıkışan hücumlarda Gou gibi bir çılgın skorer ve Arupa’nın en iyi powerforveti Bjelica çözüm üretebiliyor. Top 16 grubuna takım 2.olarak giriyor ve dengeli bir gruptan söz edebiliriz. Yeni gruba çok kısa bir bakışta ilk CSKA maçındaki galibiyet ve son 4 maçın 3’ünün içerde olması en önemli noktalar bence.

Yazının konusu ilk turdaki FB olduğundan uzatmadan burada kesiyorum. Euroleague’in Top 16’da başladığını bilen basketbol severler Fenerbahçe’yi bekleyen tehlikenin mutlaka farkında. Maçın kritik dakikalarında tam saha baskıda topu rakibin ellerine bırakma ihtimalimiz çok fazla. Özellikle 1 numara için transfer şart gibi görünüyor ama kulüp Kenan ve Berk’e bu sorumluluğu verirse bize de saygı duymak düşer.

Mucizevi şekilde gruptan çıkan Galatasaray ve bir sonraki yazıda bahsedeceğimiz Efes’i de kutluyor ve yeni grupta başarılar diliyoruz. Kim olacağı önemsiz ama Final 4’da bir Türk takımı görmeye ihtiyacımız var artık.







19 Aralık 2014 Cuma

Üvey Evlat Basketbol / Asalet Nedir?


Kitleleri peşinden sürükleyen iki spor dalı olarak futbol ve basketbol Türkiye’de diğer spor dalları arasında popülerlik derecelendirmesinde ilk iki sırada yer almaktadır. Futbol ülkemizde tartışmasız bir biçimde en çok ilgi gösterilen spor olmakla beraber son dönemde bu ilginin karşılığını başarı, heyecan, adalet ve seyirciyi tatmin olarak takipçilerine geri verememektedir.

Ülkemizde Futbol, yayıncı kuruluşun büyük miktarlı maddi katkısından sonra marka değeri maskesi altında temelsiz bir büyüme sürecine girdi. Bu maddi gelişmeye bir başka katkı da bahis şirketi “İddaa” firmasının kulüplere verdiği ekonomik imkânlar oldu. İlk bakışta kulüplerin gelirlerini arttıran marka değerini yükseltecek hamleler gibi gözüken bu gelir kalemleri, başa gelen kapasitesi sınırlı yöneticilerin de mühim katkısıyla ülke futbolunun dibe vurmasında başrol oynadı.


Kulüpler ve federasyon bu gelirleri elde edebilmek için her türlü saçmalığa evet demek zorunda kaldı. Bu durumun en büyük örneği ise 2011-2012 yılında şike soruşturmasının yayıncı kuruluşun gelirlerini düşürme olasılığı durumuna karşı ortaya atılan Süper Final fikri oldu. Hak eden takımın puanları haksızca silindi. İddaa sonrası alt liglerde ortaya çıkan skandal maçlar işin dikkate alınmayan yüzü olurken süper ligde de durum pek farklı değildi. Marka değeri diye başa gelen yöneticilerin insan hakları ihlali olan yabancı sınırını ortadan kaldırmak yerine x+y kadar yabancı oynayabilir çözümleri takımların olmayan bütün dengelerini bozdu. Yerli oyuncuların emek sarf etmeden kazandıkları milyonlar ve yerli oyuncularımızın gelişime açık olmayan futbol vizyonları, milli takımı da dibe doğru sürükledi.

Basketbolda da durum pek farklı değildi. Yabancı sınırı saçmalığı devam ediyordu ki nihayet İbrahim Kutluay gibi değerli, vizyon sahibi spor adamları bu haksızlığı sürekli dile getirerek Federasyonun aklını çelmeyi başardı ve yabancı sınırı ortadan kaldırılarak “basketbolsuzluk” safsatası sona erdirildi.

Yapılan yatırımların karşılığının alınıyor olması ülke basketbolu açısından önemli ve sevindirici bir durum. Futbola göre cüzi yatırımlara rağmen Basketbol A Milli takımımız düzenlenen her Avrupa Şampiyonasına katılıyor. Dünya Şampiyonalarında iz bırakabiliyor. Her şeyden önemlisi alt yaş kategorilerinde Avrupa Şampiyonlukları ardı ardına gelmeye devam ediyor.

Bir ülkenin spordaki geleceği nokta için ilk bakılması gereken yer eğitimin başladığı yer olan alt yaş kategorileridir. Basketbolda bu süreklilik sağlanmış gözüküyor. Kosova’dan Makedonya’dan Bosna Hersek’ten Slovenya’dan gelen Osmanlı tebaası basketbol oynamak için Türkiye’yi tercih ediyor. Kendileri için Türkiye’nin Nba ve Euroleague yolunda faydalı bir basamak olacağını düşünüyorlar.

Yatırım-Başarı perspektifinden duruma Galatasaray kulübü özelinde baktığımızda futbol takımına yapılan yatırımın yanında basketbol branşına verilen ödenek komik bir rakam olarak göze çarpıyor. Futbol takımı Şampiyonlar liginde gruptan 1 puanla sonuncu olarak elenirken, basketbol takımı alacaklarını alamayan oyuncuların kulüpten ayrılması nedeniyle 7-8 kişi mücadele etmek zorunda kaldığı grup aşamasının son maçlarını zeka, yetenek ve istekle lehine çevirerek Top 16’ya çıkmayı başarıyor. Bu başarının tek tek kahramanlarını anlatsak başka bir başlık açmam gerekir. O 7-8 oyuncuyu yazmasam da onlara haksızlık etmiş olurum (Arroyo,Kerem, Ender,Sinan,Erceg,Micov,Young,Pocius koç Ergin Ataman) Yönetim, futbol takımında hocayı sevmedikleri için oynamayacak ve takımı bataklığa sürükleyebilecek mentalitedeki oyuncuların maaşlarını artırırken, basketbolcuların hak ettikleri paralarını ödemekten aciz bir görüntü sergiliyor.

Zorluklara Rağmen Top 16 yapan GS Basketbol Takımı
Üvey evlat muamelesi gören basketbol takımı, hiçbir şey yapmadan bütün ilgiyi üzerine çekmeyi başaran esas oğlan futbol takımına inat her kulvarda başarılı olmaya devam ediyor. Kısıtlı imkânlarla kendinden kat be kat daha iyi durumda olan rakipleriyle mücadele ederek başarılarını yönetimin gözüne sokuyor.

Yönetim ise geçen seneden başlayan ilgisizlik ve kötü yönetiminden taviz verecek gibi değil, Türkiye Ligi final serisinde bütçe olarak daha iyi bir ekip olan Fenerbahçe karşısında Galatasaray hiç boyun eğmedi hatta deplasmandaki son maçta bariz hakem hatasıyla maçı kaybetti ama seriyi 3-3 yaptı ve final maçına çıkmayı bileğinin hakkıyla kazandı. Yönetimin cevabı ise maça çıkmayacağız oldu Asalet yalanlarıyla ben dâhil birçok sporseveri o dönemde kandırdılar. Takımın yıldızı Arroyo bu duruma “şampiyon olma şansımız elimizden alındı çok üzüldüm” diyerek sitemde bulundu, sonuna kadar da haklıydı. Federasyon çifte standart uyguladı doğru, ama 3 maç kazanan oyuncular teknik heyet ve taraftar o son maça çıkmayı sonuna kadar hak etmişti.

Asalet yalanının ortaya çıkışı ise Furkan Aldemir’in Nba’e gidişiyle oldu. Takiben Jawai, Aradori de takımdan alacaklarını alamadıkları için ayrıldı. Eğer Galatasaray kulübünden bir oyuncu alacaklarını alamadı diye ayrılıyorsa orada “asaletten” bahsedilemez. Asalet hak edene emek verene hak ettiğini zamanında verebilmektir. Asalet işçiye ödemesini alnındaki ter kurumadan yapabilmektir. Floryadan dışarıya atmak değildir.


Hak edene hak ettiği değer verilen adaletli bir yönetici profili ve yönetim kadrosunun federasyon ve kulüplerimizin başına geçmesini dilerim. Nitekim adaletin olmadığı yerde başarı olmaz belki hileyle gelen başarı olur ama o da kalıcı olmaz.

5 Aralık 2014 Cuma

Yüksek İslevli Otizmli Jason McElwain'in İnanılmaz Son 4 Dakikası


Dünyada birçok kişi kendini sporsever olarak tanımlar. Bu sevgisini kimi zaman da futbol sever, voleybol-sever diye özelleştirir. Size bahsedeceğim kişi de kendini bir basketbol-sever olarak tanımlayanlardan. Hayatını değiştiren bu oyun sayesinde kendisini daha iyi ifade edebiliyor. Yine bu spor, onun sosyalleşmesi açısından çok önemli bir araç. Aslında onun için basketbol her şeyden öte bir tutku.  

Jason McElwain
Jason McElwain 1 Ekim 1987 Greece, New York doğumlu “Yüksek İşlevli Otizm” hastalığı olan bir genç. Yüksek İşlevli Otizm olan kişiler zekâ geriliği göstermezler; IQ’ları ortalama ya da ortalamanın üzerindedir. Yeterli sözcük dağarcığına sahip olsalar da anlama kabiliyetleri diğer insanların gerisindedir. Konuşmalarında çok daha az duygusal içerik kullanırlar, kendileri konuşurken karşıdakinin konudan sıkıldığına dair yaptığı hareketleri anlamakta zorluk çekerler.

Jason McElwain de yaşamının ilk bölümlerinde çevresiyle etkileşim kurarken zorlanmıştır. Sonraları yaş olarak büyüdükçe sosyalleşme yetenekleri de beraberinde gelişme göstermiştir. Bu konuda Jason’a yardımcı olan en büyük etken basketbol olmuştur.

Greece Athena Lisesi basketbol takımı koçu Jim Johnson’ın yardımcısı olarak Lise takımında asistan koç olarak görev yapmaya başlar. Bir maç dışında sezonda hiçbir maçı kaçırmaz, siyah kravatı beyaz gömleğiyle benchte her maç yerini alır.

Greece Athena Lisesi’nin sezon içindeki son maçı Spencerport Lisesi karşısındadır. Şampiyonu belirleyecek bu maçta koç Jim Jhonson, kadroya Jason McElwain’i de dâhil eder. Kafasındaki plan skor avantajını yakalarsa son anlarda Jason’ı oyuna sokmaktır. Maç koçun istediği gibi geçer oyunun bitimine 4 dakika kala fark çift hanelere çoktan ulaşmıştır.  Koç benche dönerek 52 numaralı formasıyla Jason McElwain’i işaret eder. Salonda çığlıklar kopmuştur bile. Arkadaşlarının J-Mac diye çağırdığı genç adam oyuna girer. Arkadaşları ilk hücumda onu topla buluştururlar sağ dipten bir üçlük dener fakat sonuç air ball olur. Bir sonraki hücumda fast break yakalayan Greece Lisesi son olarak topu Jason ile buluşturur sol turnikeye çıkan J-Mac turnikeyi kaçırır. İki fırsattan yararlanmayan Jason sonraso salonda tansiyon hiç düşmez arkadaşları ve koçun söyledikleri gibi “tek istedikleri Jason’ın sayı atarak bu sezonun sonlanmasıdır”. Üçüncü hücumda sağ dipten hafif çıkarak benchin hemen önünde Jason topla buluşur. El üstü olarak nitelendirilebilecek bir üçlük yollar… Ve Basket. Lise salonunda sevinç çığlıkları benchte arkadaşlarının yerlerinde duramayışları tam da tarihi bir anda olması gereken gibidir. J-Mac bu üçlükten sonra açılır tam 6 üçlük atar ve bir de ikilik bulur. Genç adam o gün 4 dakikada tam 20 sayı atar. Her baskette salon çılgına döner. Maçın bitiş düdüğüyle seyirciler sahaya girer ve Jason’ı omuzlara alırlar.


Jason’ın bu maçta yaptıkları kısa sürede ulusal basına yansır ve tüm Amerika çapında manşetleri süsler. Kobe Bryant, Magic Johnson ve George Bush ile tanışma fırsatı yakalar. Kitap ve Film teklifleri gelir..

Jason McElwain bu olanları soğukkanlılıkla anlatırken hayattaki hedeflerini de rafa kaldırmaz önce MVP Health Care Rochester Maratonu’nu 15. Olarak tamamlar. Bu sonuçla Boston Maratonu’na katılma şansı yakalar. Boston Maratonu’nu 2:57:05 ile 3 saatin altında tamamlar.

McElwain aynı zamanda Amerika’yı dolaşarak Otizm Araştırmaları için kaynak bulmaya çalışıyor ve medyada Otizmin yer alması için çaba sarf ediyor.

     Bu büyülü anları tekrar yaşamak için buyurunuz 


  

3 Aralık 2014 Çarşamba

Euroleague Fantasy Challenge

Euroleague Fantasy Challenge oynayanlar olarak verimli bir haftayı geride bıraktık. Beklentilerin yüksek olduğu oyunculardan 30 üstü puanlar gelince ortalamalar da yükseklerden uçtu. Bu hafta itibariyle henüz takımların gruplarında sıralamaları netleşmedi ve koçlar önemli oyuncularını hala kullanmak durumundalar.

Rudy bu hafta dönüyor, Spanoulis formda Weems her zamanki gibi istikrarlı. Geçen haftanın verdiği rehavetle ilk olarak kadroda değişiklik düşünmüyordum ama Dubljevic, Marjanovic karşısında sınavı geçemeyebilir. Her hafta 10 üzeri puan getirse de bir türlü istediğim performansı gösteremeyen Bryant Dunston’ı da yollama kararı aldım.

Guardlardan sene başından beri hayal kırıklığına uğrasam da Huertas ve MVP Sergio Rodriguez’e bir hafta daha sabrediyorum. Forvet pozisyonunda değişiklik yapmamama kadroyu görünce siz de hak verirsiniz diye düşünüyorum.

Kadroya iki takviye yaptım birisi Sassari’de atletizmiyle ön plana çıkan Shane Lawal ve son haftalrın formda ismi D’Or Fisher. Kazan Sassari maçında PIR getirisinin yüksek olacağını düşündüm ve böyle bir tercih yaptım. Nitekim Efes maçında yenilmesine rağmen Lawal 25 rnk getirdi. Miro Bilan’ı daha önce blogda paylaşmıştım kadrosuna alanlar benim gibi büyük kar ettiler, sağolsun Marjanovic’i aratmadı. Son haftaların formda ismi Hackett kadroda düşünülebilir. Curtis Jerrels da son maçta patlama yaptı ve kredisi çok düşük guard olarak düşünülebilir. Saric’i almak için krediniz mühim ama ritmini bulduğu bir gerçek. Kredi sorunu yaşayan arkadaşlara Brooks, Pau Ribas ve Jaramaz’ı tavsiye ederim. Uzunlardan ise bu hafta Colton Iverson ve Savanovic beklenen oyunlarını ortaya koyabilirler.

Takımlarımızdan ise Efes’te Cedi sakat sf/sg rotasyonu değerlendirilebilir. Galatasaray’da Erceg ve Kerem Gönlüm mecbur uzun süreler alacaklar kredisi olanlar Erceg olmayanlar Gönlüm’e yönelebilirler. Panathinaikos karşısında Fener’de patlama yapabilecek oyuncu Hickman olabilir. Yavaş yavaş kendine geliyor gibi ilk şutu sokarsa gerisi gelir diye düşünüyorum. 

EFC

1 Aralık 2014 Pazartesi

EFSANE EFES PİLSEN KADROSU 1999-2000


1999-2000 sezonu Avrupa’da futbol ve basketbolda kulüpler bazında Türk sporunun altın çağıdır. 17 Mayıs 2000’de Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı aldığını herkes bilir, takdir eder. Bu tarihi başarının yaklaşık 1 ay öncesinde Efes Pilsen'in Fransız takımı Asvel’i çeyrek finalde eleyerek Euroleague’de Final Four’a kalma başarısı ise pek hatırlanmaz.


Ben de o dönemi pek net hatırlayamasam da mahallede dönen “abimler yarı finaller için Selanik’e gidecekler, Efes Pilsen Avrupa Şampiyonu olacak” muhabbetlerini çok iyi biliyorum. O zamanlar içimden büyüyünce ben de gideceğim şu Final Four’a diye geçirmiştim. Yaş 10 civarı, o yaşlarda üst sokakla maç olsa Madrid deplasmanına gider gibi hissediyorsun. Bu arada ben bu satırları yazarken yıl 2014 ve henüz bir Türk takımının yer aldığı, gidilecek bir Final Four yaşayamadık.

Ben de Hidayet Türkoğlu'na hayranım o ara, iki sokak aşağıda oturuyormuş, annesi keçi sütüyle beslemiş o yüzden uzamış, geleceğin yıldızı olacakmış gibi laflarla kafama yer etmiş Efes’in genç oyuncusu. Hido'yu ailesine yaptırdığı apartmanın yanında bir kez görmüş ama konuşmaya çekinmiştim. İlk olarak  Cine 5'te Efes maçlarında Hido'yu izlemeye başladım. Sonra bizim mahallenin Hido'su, Ender Bilgin anlatımıyla Kanal D’de Sacramento maçlarını izlerken çok gece uykusuz bıraktı beni. İbrahim Kutluay’a başlarda ısınamasam sonra alışmıştım. Perdeden çıkıp attığı üçlükleri okul bahçesinde denerken yüzde 20 olan isabet oranım yüzde 10’a kadar da düşmüştü. Ama onun stilinde atmanın tadı başkaydı; varsın yüzdem düşük olsun. Oyun kurucu Boşnak asıllı bir Hırvat; Damir Mulaömerovic. Biraz dağınık bir görüntüsü var ama yeri geliyor takımı da tek başına sırtlıyor. Teyzemden duyduğum Naumoski kadar iyi değil lafına o dönem anlam veremesem de Mula, Galatasaray’lı Kerem Tunçeri ile birlikte en sevdiğim oyun kurucu olmuştu. Pick and Roll oyununda tam bir uzman olan Mula’nın skora katkısı da azımsanmayacak derecede iyiydi. Nitekim Avrupa sayı kralı İbrahim Kutluay’ın sayı istatistiğindeki düşüş sayı hanesini Mula ile paylaşmasından ötürü olmuştu.

Takımın Türk yıldızlarından birisi de Ferrari Ömer Onan'dı. Ribaund alındıktan sonra ışık hızıyla fast break’e çıkan oyuncu, “kelepçe” Alper Yılmaz gelene kadar savunmada başrol oyuncusu olarak Efes’te yerini almıştı. Rakibin en önemli oyuncusuna skor limiti verip (10 sayıyı aşamayacak gibi) çoğunda da  oyuncuyu o sayının altında tutmayı başarırdı. Navarro’yu çıldırttığına bizzat şahit olmuştum. Pota altında Peja Drobnjak vardı. Oyununu pek hatırlamıyorum ama Hüseyin Beşok ile iyi bir ikili olmuşlardı. Hüseyin daha şuta dayalı yumuşak bir uzun Drobnjak ise pota altına gereken sertliği getiren adam rolündeydi. Bir de sonra Seattle’a NBA’e gittiğini hatırlıyorum.

Takım, yıldızlar topluluğu gibi görünse de Hidayet o dönem yalnızca 21 yaşındaydı İbrahim Kutluay her ne kadar Avrupa Sayı Kralı olsa da AEK, Panathinaikos tecrübelerinden yoksundu. Mula ve Drobnjak dışındaki yabancılardan da hafızam da yer etmediklerinden çok katkı alınmadığını varsayıyorum. ( Koraç Kupasında Conrad Mc Rae’yi bilmeyen yok sonuçta.) Efes, Mirsad’ı NBA’e yollamıştı ve Aydın Örs’ten boşalan başantrenörlük koltuğunda nispeten tecrübesiz bir isim Ergin Ataman oturuyordu.

Ergin Ataman dar bir rotasyona sahip Efes Pilsen’i önce gruptan çıkardı sonra Alba Berlin’i geçti ve çeyrek finalde 1997’de elendiği Asvel’i yenerek Final Four’a taşımayı başardı. Zaten sonrasında dar rotasyon Ergin Ataman’ın uzmanlık alanı olacaktı. Elindeki "size" olarak en iyi savunmacı Hidayet’ti. Gruplardan sonra 2. Tur maçında Alba Berlin karşısında PF Vendel Alexis’i ona vermişti çünkü Drobnjak’ın ayakları yavaş kalıyordu. Hidayet Panathinaikos maçında ise PG Bodiroga’yı savunmakla görevlendirilmişti. Çünkü boyuna göre top hakimiyeti en iyi olan uzun oyuncu yine Hidayet’ti. Maalesef Efes Pilsen’in çabası Bodiroga ve Pana’yı durdurmaya yeterli olmadı ve yarı finalde Obradovic’in ekibine boyun eğdiler. 3. Lük maçında CSKA’yı yenerek ülkemize Avrupa 3.lüğünü getirerek 2000 yılının medar-ı iftiharlarından birisi de Efes Pilsen oldu.

Kadroda önemli katkı vermiş ama benim yaş itibariyle net hatırlayamadığım isimler de vardır. O nedenle bu başarıda emeği geçmiş efsane kadronun tek tek isimlerini buraya yazmak gerekli diye düşünüyorum. Yıllardır onca yatırıma rağmen Final Four göremeyen takımlarımıza da örnek teşkil etmesini diliyorum.


EFES PİLSEN 1999-00:
Hüseyin Beşok
Hidayet Türkoğlu
İbrahim Kutluay
Damir Mulaomerovic
Predrag Drobnjak
Rickie Winslow
Ömer Onan
Arda Vekiloğlu
Nedim Dal
Bora Sancar
Marc Jackson
Kareem Reed
Tufan Ersöz
Antrenör: Ergin Ataman (Takımı Aralık’ta devralmıştır)


27 Kasım 2014 Perşembe

EKREM KARABERBEROGLU / KRALLARIN HOCASI


Yüzüklerin Efendisi’nde Kral Aragorn "Övülmüyor diye yaptıklarınız yiğitçe olmayacak diyemeyiz“ der. Bazı insanlar yaşamlarını bu söz üzerine inşa etmişlerdir. Prensiplerinden, yiğitliklerinden asla taviz vermezler. Belki bu nedenle takdire mazhar olamazlar hatta bazen dışlanırlar ama karakterlerini oluşturan bu özellikleri onlar için olmazsa olmazdır.

Ekrem Karaberberoğlu

Tarih boyunca her zaman kahramanlar göz önündedir, gazetelerde manşet, filmlerde başrol olurlar. Onları yetiştiren isim ise ancak öldüğü zaman yetiştirdiği kahraman onun cenazesine gidince hatırlanır.

Kralların hocası Ekrem Karaberberoğlu 1927 yılında Adapazarı Yenicamii’de doğmuştur. Sakarya’nın malum kozmopolit yapısı itibariyle o da bir göçmendir. Aslen Boşnak olan Ekrem Hoca Sakarya’nın öz evladıdır. Kendi döneminin en önemli futbolcularından biridir. Kendi ifadelerine göre ona göre en iyi kaleci Leblebi Kamil, sonra Rauf Abisi üçüncü olarak da kendisidir. Onun ardından da Sakaryaspor’u 2.Lig şampiyonu yapan kadroda bulunan (Fiko) Fikret Aldinç’i sayar.

Her futbolcunun kendi şehrinin takımında oynadığı yıllarda Milli Eğitim Bakanı’nın emriyle her şehirde sadece bir takım olmasına karar verilmiştir. Sakarya’da tek takım olarak kalan Ada Gençlik’in kalesini Ekrem Hoca korumuştur. Askerlik zamanı gelince yolu İstanbul’a düşer Beşiktaş’ın akaretlerdeki sahasında idmana çıkar. Ali İhsan Karayiğit gel Beşiktaş’ta oyna der. Bu teklife sıcak bakar ama askerlik dağıtımı Ankara’ya çıkar. Siyah Beyaz formanın hayalini kurarken Jandarmagücü’nde bulur kendisini. 22 maçta sadece 5 gol yer ve 5 penaltı kurtarır. Kendisini Orhan Şeref Apakın izler beğenir ve Hull City maçında Gençlerbirliği kalesini ikinci yarı sen koruyacaksın maça gel der. Ekrem Hoca maça gider ama asker kıyafetiyle görevliler içeri almazlar. Üzgün bitap bir halde taburuna döner. İki büyük şehrin takımlarında forma giyme şansını kıl payı kaçırır.

Askerlik sonrası Sakarya’ya döndüğünde Ada Gençlik eski takımına dönmesini ister. O dönem Yenicamii semtinin takımı Hilalspor kapanınca yerine Yıldırımspor kurulmuştur. Yönetimin ısrarıyla Ekrem Hoca kendi semtinin takımında oynamayı seçer. 10 yıl boyunca Yıldırımspor’un kalesini korur. Ekrem Hoca Kaleci-Antrenör olarak semtin çocuklarından bir takım yapar. Kadroda Kesici Muyo, Köylü İlyas (solbek), Abaza Ergun (ortasaha) , ayakkabıcı İsmail (sol açık) , Arnavut Vahdet (forvet) yer almaktadır. Libero da ise Ekrem Hoca’nın hayatı boyunca en beğendiği iki oyuncudan bir olan Deve İhsan vardır. -Diğeri genç yaşta kaybettiğimiz Aykut Yiğittir.- Eğer Ekrem Hoca’ya Matt Busby dersek Deve İhsan (Ertem) onun Duncan Edwards’ı, Aykut Yiğit ise George Best’idir.

Ekrem Hoca İhsan'ı Adapazarı’na Yıldırımspor’a transfer eder. Türkiye Şampiyonu olan kadroda liberoda harika oynar ve Galatasaray tarafından istenir. İhsan’ın babası Arifiye’de toprak ağasıdır.Babası İhsan'ı İstanbul’a yollamaz. Diğer isim Aykut Yiğit ise 1. Ligde gol kralı olur ve Fenerbahçe’de oynar.

Şampiyonluğu kazandıkları maçta ev sahibi Samsun Fener Gençlik’i kaptan İsmail Baylav’ın golüyle 1-0 yenerler. Şampiyonluğun ardından Samsun’dan jandarmanın yardımıyla zor çıkan takım Düzce’den Adapazarı’na konvoyla gitmiştir. Takımın oyuncuları 1. Ve 2. Lig ekiplerince kapılmışlardır. Vahdet Vefa’ya, Muyo şeker’e, Necati Merinos’a gitmiştir. 500 dönümlük arazi olmasa Deve İhsan da Galatasaray’a gidecektir.

Soldan Ayaktakiler: Niko Necati,Kesici Mustafa,Deve İhsan,Ekrem Karaberberoğlu,Saim,Abaza Ergun
Soldan Oturanlar; Yusuf,Köylü İlyas,Arnavut Vahdet,Nadir,Kaptan İsmail Baylav

Ekrem Hoca futbolculuğuna noktayı zirvede koyar. Terzilikle geçimini sağlarken bir yandan da Antrenörlük kurslarına gider. Donatımspor’un başına geçer burada kendisinden habersiz yapılan iki transfer onu kızdırır futbolcuların günahı yok diye düşünür ama prensiplerinden de taviz verecek değildir. İstanbul’a giden takıma eşlik etmez yönetime de ne haliniz varsa görün der. İşsiz kalan hocanın imdadına asker arkadaşı Belediye Başkanı Behçet Deryaoğlu yetişir. Ankara’ya gider dönüşünde artık Bölge Antrenörü olmuştur. Sakaryaspor genç takımı için önerilir bu teklif Sakaryaspor’un ve Ekrem Hoca’nı kaderini değiştirir.

Sert teknikleriyle oyuncularını yıldırsa da bir o kadar merhametli ve çocuklarını düşünen bir antrenördür. Ahlaki disipline önem verir. Pavyonda olay çıkaran ve eşini, çocuklarını başka bir kadın için terk eden iki öğrencisini asla affetmez.

Sakaryaspor’da birçok oyuncu yetiştirir. Türkiye Futbol tarihinin en golcü oyuncusu Hakan Şükür onun öğrencisidir. Babası Sermet Şükür’ün getirdiği uzun boylu çocuğu önce kanatlarda sonra defansta dener ama yerinin santrafor olduğuna karar verir.  Uzun boyuna rağmen hava toplarına iyi çıkamayan oyuncusuna idman sonunda sol açık Şaban Yıldırım(Sakaryaspor’un eski teknik direktörü) sağ açık oğlu Esat ve defans Soner’le özel idman yaptırır. Hatta kafa vuruşu denince Türkiye’de akla gelen ilk isim olan Hakan Sükür bu konuda Soner’e çok şey borçludur der. Bu antrenmanları tam 3 sene yaparlar. Bir Hakan Şükür gerçekten de kolay yetişmemiştir.


Ekrem Hoca “Hakan’ı severim dedesi gibi iyi bir insandır ama babasıyla aram iyi değildir der. Emeklerimiz çoktu Hakan üstünde sadece ben değil 4 oyuncum Şaban, Esat ve özellikle Soner’in  emeği çoktur. Babası tam istediğimiz seviyeye geldiğinde onu aldı Bursaspor’a götürdü. O zaman çok üzülmüştüm” der.

Oğuz Çetin’in çok özel bir oyuncu olduğunu Fenerbahçe’ye satıldığını duyunca hayal kırıklığına uğradığını belirtir. Bir sene daha kalsa ülkenin tozunu attırır daha büyük meblağ kulübe kazandırabilirdik diye hayıflanır. Ekrem Hoca da sert bir hocadır öğrencilerine bir iki tokat atmadan takımdan yollamaz. Oğuz ise çok sakin bir çocuktur en son Fenerbahçe’ye gitmeden ensesine bir şaplak indirir. Ekrem Hoca’nın dayağını yemeden büyük takıma gidilmez diye takılır ona. Her anında Sakaryaspor’un menfaatini düşünür.

Aykut  Kocaman’ın ufak tefek yapısına aldırmaz, idmanlarda hor görülmesine rağmen içindeki yeteneği görür. Herkes oynamasına itiraz eder ama gencecik Aykut’u sol açıkta zorla oynatır . Aykut maçta bir penaltı yaptırır  ve herkes tarafından tanınır. Bülent Uygun için biraz haşarıdır der.


Onun en özel oyuncusu ise  (Kuzu) Aykut Yiğit’tir. Ceza sahası içinde onun gibi plase yapan oyuncu yoktur, oyun görüşü, sahadaki zarafeti onun için başkadır. 16 yaşında A takımda oynamaya başlar. Sonra Aykut’u Eskişehirspor önemli bir ücret karşılığında kadrosuna katar. Sakaryaspor 1. Lige çıktığında yuvaya geri döner ve Süper Ligde gol kralı olur. Deplasmanlarda en çok fotoğraf çektirilen kişi Aykut’tur.

Ekrem Hoca Recep Çetin’i de ayrı bir yere koyar. Çok kuvvetlidir ayağı şiş halde iki masajla Beşiktaş maçına çıktı.  Hatta  maçta öyle bir oynadı ki Beşiktaş’ın aklı onda kaldı der. Ayrıca Recep Karasu’nun İhsaniye köyündendir. Geldiği yeri hiç unutmamıştır yeri gelir köyünde ineklerini güder tatilini köyünde geçirir denize Bodrum’da değil, İhsaniye’de girer. Eşi de kendi köyündendir.

Hoca çok Kral yetiştirdi yanına bir de İmparator ekledi. Aykut Yiğit, Aykut Kocaman, Hakan Şükür, Bülent Uygun 1. Ligde gol krallığı sevinci yaşadı. Oğuz Çetin İmparator lakabıyla anıldı. Turan Sofuoğlu, Engin İpekoğlu, İlker Yağcıoğlu gibi birçok üst düzey oyuncu yine Ekrem Hoca’nın tedrisatından geçmişlerdir. Yetiştirdiği 21 oyuncu milli takıma seçilmiştir. Tıp doktoru arkadaşından aldığı dergilerdeki bilgilerle oyuncularını çalıştıran hocanın talebeleri 40 yaşına kadar üst düzey futbol oynamışlardır.


Ekrem Hoca devlet memurudur. Onca yetiştirdiği oyuncuya rağmen menajerlik düşünmemiş teklif edenlere bütün işi futbolcular yapacak ben de para mı alacağım demiştir. Devlet bana genç oyuncu yetiştirmem için para veriyor bu bana yeter görüşündedir. Günlük işlerini hallettiği bir Mavi Mercedes’i vardır, komşusu araba alınca kömürlükte duran mavi bisikleti Ekrem Hoca’ya vermiştir.

Bu emektar mütevazı futbol adamı Türk Futboluna eşik atlatmıştır, yetiştirdiği oyuncular milli takımın çekirdek kadrosunu oluşturmuşlardır. Avrupa ve Dünya futbolunda söz sahibi konuma gelen Türkiye futbolunda Ekrem Karaberberoğlu’nun emeği çok büyüktür. Kralların Hocasını rahmetle anıyoruz.

Kaynaklar: *Mazlum Uluç TFF.org içeriğindeki “Kralların hocası” adlı yazı,*Sakaryaspor.com





                 



26 Kasım 2014 Çarşamba

EFSANE SAKARYASPOR KADROSU / ALTIN YILLAR VE COKUS

1965 Haziranı’nın başları, Adapazarı Atatürk Bulvarındaki Şemsiyeli Park’ta birkaç adam muhabbete dalmış, hararetli bir biçimde tartışmaktadır. Sakarya’nın ileri gelenleri 4 takımın birleşmesiyle kurulacak olan Sakaryaspor’a renk aramaktadırlar. 

O dönem şehrin önemli avukatlarından, alımlı bir bayan olan Zerrin Hanım tesadüfen adamların bulundukları mevkiden geçmektedir.Hanımefendi o gün yeşil ipek bir bluz ve siyah bir etek giymiştir. Herkesin gözü üzerinde olan zarif bayanın kıyafetinin renklerinin uyumu, yeni kurulacak kulübe renk arayan adamlara ilham verir. Daha fazla düşünmeye gerek yoktur Adapazarı ovası zaten yemyeşildir, yeşil Sakarya'nın Akova'sını temsil edecektir. Siyah da doğada beyazla birlikte temel renktir. Fakat Siyahın temsil öyküsü çok başkadır. Sakarya’da, dönemin yöneticileri siyahı sadece yeşile uyumlu diye seçmişlerdir ama aslında bilmeden geleceği görmüşlerdir.


Kulüp 1980’lerde altın yıllarını yaşadıktan sonra inişli çıkışlı bir grafik çizse de şehir 1999’da bir daha silinmemek üzere siyaha boyanmıştır. 17 Ağustos 1999’da 20 Bin kişinin ölümüyle sonuçlanan depremde Sakarya kenti yerle bir olmuştur. Siyah rengi kulüp renklerine karar verilirken elim felaket düşünülerek seçilmemiştir ama başka hiçbir şehirde yeşilin yanındaki siyah bu kadar anlamlı değildir.

99 Depreminde Sakarya Atatürk Stadı
 Sakaryaspor 1965-66 sezonundan itibaren yer aldığı 2. Ligde 73-74 sezonunda iddialı transferlerle 1.Lig parolasıyla yola çıkar. Bu dönemde sonradan efsane olacak Trabzonspor takımına geçilir, aynı sezon Kocaelispor’un kendi evinde Trabzonspor’a 1-0 yenildiği maç ezeli rekabetin başlangıcı olarak kabul edilir. İstikrarsız geçen sezonların ardından 1980-81 sezonunda Tuncer Tepe yönetimi başa gelir. Teknik Direktörlüğe tecrübeli hoca Necdet Niş getirilirken Fenerbahçe’den kaleci Fuat Güngör, Göztepe’den Maradona Kazım, Bahri Kaya, Yenal Kaçıra gibi kaliteli oyuncular kadroya katılır. Sezonun bitmesine 4 hafta kala Sakaryaspor şampiyonluğunu ilan eder. Yenal Kaçıra 22 golle 2. Lig Gol Kralı olur.


1981-82 sezonunda 1.Ligde mücadele eden Sakaryaspor, takıma Orduspor’dan sol açık Şenol Çorlu ve altyapısından yetişen sonra Eskişehirspor’a gönderdiği Aykut Yiğit’i transfer ederken, altyapıdan Oğuz Çetin’i A takıma çıkarır ve iskelet kadroyu bozmaz. Sakaryaspor tarihindeki ilk 1. Lig sezonunda Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yener, birkaç hafta liderlik koltuğunda oturur ve ligi 5. Sırada tamamlar. Sezonun öne çıkan oyuncusu ise Galatasaray maçında attı harika plase golüyle Aykut Yiğit olur.

Aykut Yiğit Sakaryalıdır, kimilerine göre Sakarya’nın yetiştirdiği en büyük golcüdür.(Aykut Kocaman, Hakan Şükür, Tuncay Şanlı gibi isimler de Sakaryaspor’dan çıkmışlardır.) Türkiye 1. Liginde 20 golle gol kralı olmuş 3 kez de A milli formayı taşımıştır. Kendisini maalesef henüz 42 yaşındayken şehrin yeşilin yanındaki siyaha bürünen acı gününde, takım otobüsünün şarampole yuvarlandığı kaza sonucu genç yaşta kaybettik.

Sakaryaspor 1987 yılında 2. Lige tekrar düşer. Takımın başına son dönemde Şaban Yıldırım’ın yaşadığı kaderi yaşayan Necdet Niş getirilir. Takımı düştüğü sezonun ertesinde şampiyon yapar ve 1. Lig’e tekrar çıkarır. Necdet Niş'in takımı ligi 11. sırada bitirir. Aynı sezon Sakaryaspor’u efsane yapan kadro ile birlikte Türkiye Kupası zaferi yaşar. Bu kadro daha sonra Türk Milli Futbol takımına da dünya furbolunda kademe atlatacak bir jenerasyonun temel taşlarını oluşturur. Türkiye Kupası kazanılırken dikenli bir yoldan geçilir. Fenerbahçe’ye deplasmanda 5 Beşiktaş’a Adapazarı’nda 4 İnönü’de 1 tane atılır. Yarı finalde Zonguldak finalde Samsunspor mağlup edilerek Türkiye Kupası Sakarya’ya getirilir. O dönemde harika bir kontra atak takımı olan Sakaryaspor’da Aykut, Oğuz ve Turan sezon sonunda Fenerbahçe’ye transfer olurlar.

Ayaktakiler soldan: Erol Togay, Engin İpekoğlu, Ümit, Adnan Şeker, Bülent Yılmaz, Turan, Selçuk, Yusuf Odabaş, Oğuz Çetin, Erol, Blerim, Neşet, Hakan Şükür, Muammer, Rahim, Necdet Niş, Masör Süha,
(Orta sıra-soldan) Fikret Taşdemir, ?, Muammer Tuzcuoğlu, Ertuğ Sakallıoğlu, Besim Çömlekçioğlu, Ziya Başyazıcı, Başkan Aydın Zengin, Ömer Öztaş, Ruhi Akoy, Aziz Yetkin, Sabri Küçük, ?, (Oturanlar soldan) ?, Tuna, Serdar, Faton, Sinan, Kemal Yıldırım, Özcan, Bülent

Türkiye Kupası’nı kazanan takım Türkiye’yi Avrupa’da Kupa Galipleri Kupasında temsil etme hakkı kazanır. Sakaryaspor'un ilk rakibi Macarların Spartacus takımıdır. İlk maçı Sakarya’da 2-0 kazanır ikinci maç 0-1 biter ve ikinci tura yükselinir. Yeşil siyahlılar ikinci turda Almanya’nın köklü kulübü E Frankfurt’a boyun eğer ve kupadan elenir.

Sakarya bu tarihten sonra eski günlerine geri dönemez daha çok yetiştirdiği futbolcularla gündeme gelir. Akıllarda liglerin medceziri, futbolcu fabrikası altyapısı ve muhteşem taraftarıyla yer edinir. 1989-1990 sezonunda 2. Lige düşer. 99 depreminden sonra 1 yıl liglerden muaf tutulur. 2001 yılında tekrar lige kabul edilir. Günümüze kadar birkaç kez 1. Lig ve 2. Lig arasında mekik dokuyan takım son döneminde mali krize daha fazla dayanamaz. Oyuncularını birer birer kaybeder ve kulübe transfer yasağı getirilir. Dibe doğru önlenemez bir düşüş yaşayan takım 2013-2014 sezonunda tarihinde ilk kez 3. Ligde mücadele etmek zorunda kalır. 3.Ligde sezonu 15. Sırada bitirir kümede zorlukla kalır. artık takımda geleceğe dair umut adına hiçbir şey kalmamıştır. Mazideki başarılar, yetiştirilen dünyaca ünlü yıldızlar hepsi geride kalmıştır. Bu zor dönemde takımı ayakta tutan tek şey taraftarın aidiyet duygusudur. Süper Lig takımları boş tribünlere oynarken 3. Lig takımı Sakaryaspor 15 Bin kişiye dolu tribünlere karşı oynamaktadır.




Efsane Sakaryaspor 2014-2015 sezonunda 3.Lig 3.Grup’ta lider durumda. Taraftar eski günlere dönüş için gün sayıyor. Takım çok genç ve şampiyonluktan bahsetmek için çok erken ama Karasu yolunda 25 Bin kişilik yeni stadında Yeşil Siyahlıları Süper Ligde izleyeceğimizi düşünmek bile heyecan verici.

25 Kasım 2014 Salı

DUSAN IVKOVIC'IN COCUKLARI / DUDA BABES

Anadolu Efes baş antrenörü Dusan İvkovic efsanevi bir basketbol koçu olmasının yanı sıra ünlü fizikçi Nikola Tesla’nın da akrabasıdır. Kaderin cilvesidir ki Tesla’nın vefat ettiği yıl Dusan İvkovic doğmuştur. Nikola Tesla alternatif akım üzerinde çalışmış bir elektrofizik uzmanı olmasının yanında insanları hayrete düşürecek bir öngörü yeteneğine sahiptir. Elektro adam “uzak” adlı bir telgraf, telefon, haber yayını, borsa görüşmeleri, deniz ve hava trafiğine yardım, eğlence ve müzik yayını gibi şeylerden bahsediyordu. Sırp fizikçinin kâhin olduğu konusunda insanlar hemfikirdi.

Tesla’nın anne tarafından akrabası olan Dusan İvkovic de basketbol camiasında bir nevi kâhin gibidir. İvkovic kimsenin kullanmaya cesaret edemediği cevherleri üst düzey bir platforma sunmaktan çekinmez. Onun buluşları dinamolar, frekans alternatörleri, vericiler değil insanlardır. Genç basketbolcular onun en önemli icatlarıdır. Öngörüsü sayesinde kendi çocuklarına güvenir ve her alanda onlardan verim almaya çalışır.

İvkovic son olarak Anadolu Efes’te 20 yaşın altında 3 oyuncuya A takımda şans vererek Türk sporu açısından önemli bir hamlede bulundu. Cedi Osman geçen sezon da rotasyonda kendine yer buluyordu ama bu sezon İvkovic’le birlikte takımın önemli bir parçası oldu. Özellikle Euroleague’de Real Madrid karşısında 16 sayı 7 Ribaund 2 asist ve 23 verimlilik puanı performansıyla zirve yaptı. Yine Nizhny Novgorod karşısında Furkan Korkmaz, Cedi Osman ve Emircan Koşut’un sahada olduğu bölüm İvkoviç Babes’in parkeye yansımış haliydi.

Cedi Osman

Furkan Korkmaz 1997 doğumlu ve takımın en genci. İvkovic kulüpten genç oyuncuların listesini istediğinde listede Furkan Korkmaz yoktu. Bir hakemin çok yetenekli bir çocuk var neden A takımda değil sorusu üzerine yöneticiler o daha çok genç o yüzden listeye yazmadık demelerine aldırmadan genç takım idmanına gitti ve henüz oyuncular ısınırken Furkan’ın burada yerinin olmadığını kendisini A takımda görmek istediğini belirtti. Yetenek olarak Türk basketbol tarihinin en önemli oyuncularından İbrahim Kutluay’a benzetilen oyuncunun harika saha görüşü ve şut mekaniğinin iyi olmasının yanında açık alanda iyi bir atlet olması potansiyel olarak kendisini uçsuz bucaksız bir yere koymamızı sağlıyor. Furkan henüz Cedi tarzında patlama yapamasa da henüz 17 yaşında Euroleague ve TBL’de önemli dakikalar aldı. Nizhny Novgorod maçında 20 dakikada 9 sayı 7 ribaund 4 asistlik performansı da göz ardı edilecek cinsten değil.

Furkan Korkmaz
Emircan Koşut 1995 doğumlu ve diğer iki oyuncu kadar takımda henüz kendine yer edinebilmiş değil. Pozisyonunda oynayan tecrübeli yıldız Nenad Kristic’in sakatlığı sonrasında Nizhny ve Real Madrid maçlarında 2 şer dakikalık periyotlarda oyunda kaldı. O da Hidayet Türkoğlu, Hakan Köseoğlu gibi yıldızların yetiştiği Bayrampaşa Yıldırım Mahallesi’nin Sancak takımından çıkış yaptı. Yetiştiği ortam potansiyeli açısından fena bir referans gibi gözükmüyor.


Emircan Koşut
Takımda Euroleague’de şans bulamasa da parlak bir geleceğe sahip olması beklenen Okben Ulubay ve Efekan Coşar gibi isimler de İvkovic tedrisatından geçmekteler. Genç Türk oyuncuların yanında Avrupa’nın en iyi genç oyuncusu seçilen Dario Saric de bu sene İvkovic ile beraber Efes’e katıldı.


Bu genç ekip Euroleague ilk turunda son iki sezonun finalisti ve bu sezonun en büyük şampiyonluk adayı Real Madrid’i yenmeyi başardı. Henüz yolları çok uzun ama başlarında bu yolu daha önce gitmiş harika bir rehber var. Eğer onu dinlerlerse aslında yolun sonu pek de uzak değil.

23 Kasım 2014 Pazar

GALATASARAY KIZIL YILDIZ MAÇI / LET'S KİCK RACİSM OUT OF SPORT

                                     

Dün gece İstanbul Abdi İpekçi Arena’da tarihe geçecek bir maç oynandı. İki uzatmaya giden maçta Galatasaray zor da olsa galip gelmeyi bildi. Arroyo 50 dakika oynadı 26 sayı attı, Erceg 32 sayısının yanında efsane bir üçlükle maçı uzatmaya götürdü. Sinan, Ender, Furkan, Kerem yüreklerini ortaya koydular. Maç hakkında söylenecek çok söz var ama maç öncesinde çıkan olaylar ve sonrasında yaşanan trajedi maalesef maçın önüne geçti.

Kızıl Yıldız yönetimi Galatasaray’dan misafir seyirci olarak 70 kadar bilet talep etmişti. Türk tarafı bu talebi memnuniyetle kabul etti. Maçın oynanacağı 21 Kasım 2014 Cuma günü ise Kızıl Yıldız cephesinde gariplikler silsilesi başladı. Önce “DELİJE” taraftar grubu 300-400 kişilik bir grupla İstanbul’a geleceklerini twitter’dan duyurdular. Bunun üzerine Kızıl Yıldız yönetimi Galatasaray’dan 300-400 kadar bilet talep etti ve bu istek Galatasaray yönetimi tarafından güvenlik gerekçesiyle reddedildi. Buraya kadar her şey normal ve olması gerektiği gibiydi. Sonrası ise yangının kıvılcımı olacak trajedinin başlangıcına yol açacak hatalarla dolu bir dizi olay.

Söz konusu Sırp grup uçak ve otobüslerle, Türkiye’ye kendi imkânlarıyla geldiler. Maça biletleri olmadığından salona girmelerine izin verilmedi ve otobüslerle Sultanahmet’e yönlendirildiler. Sonrasında maç saatine yakın, bir şekilde sahil yolundan Abdi İpekçi Arena’ya ulaşmayı başardılar. Askeri tabur gibi sloganlar eşliğinde salona gelen bu grup ellerindeki meşaleleri bilet sırasında bekleyen seyircilerin üstüne atmaya, çevredeki araçlara zarar vermeye başladılar. Polis geç de olsa gerekli önlemleri alarak holigan grubunu Topkapı tarafına mezarlığın olduğu yöne yönlendirmeyi başardı. Buradan sonrası ben ve birçok kimse için meçhul gözüküyor. Kızıl Yıldız taraftarı 25 yaşındaki Marko İvkovic’in ölümü de bu zaman aralığında oldu ve resmi olarak yapılan açıklamalarda kimin tarafından öldürüldüğü konusunda tutarsızlık var. İstanbul emniyeti Delije grubunun kendi arasında yaşanan olay sonucunda Marko’nun yaşamını yitirdiğini açıkladı. Sırbistan tarafı ise Marko’nun Türkler tarafından öldürüldüğüne inanıyorlar.

                                       

25 yaşında bir gencin hayatını kaybetmesine neden olan bu trajedi de öncelikle emniyetin, valiliğin bilgi eksikliği ve gereken önlemleri zamanında almaması üstüne konuşulması gereken bir konudur. Delije taraftar grubunun geleceği maç sabahından belliydi. Marko’nun da içinde olduğu bu taraftarların maç izleme niyetinde olmadığı çok açık. Holiganizm ve ırkçılıkla yoğrulmuş bir anlayışa sahip olan 300 kadar adamın ülkeye girişine dahi izin verilmemeliydi. Kısa bir süre önce Beşiktaş taraftarı Partizan deplasmanına gitti ve gerekli önlemler alındığı için sorun yaşanmadan geri döndüler Beşiktaş taraftarı arasında da alkol almış, aşırıya kaçan şahıslar vardı ama önlemler alındı ve sorun yaşanmadı. Emniyette Spor Şube ne işe yarar? İçlerinde tehlike arz eden taraftar grupları hakkında bilgi sahibi bir birim, bir insan yok mudur? En baştan Sırp makamlarına biz önlem alamayız ülkeden çıkışlarına izin vermeyin denemez miydi? Bu sorular şu an artık önemsiz gibi gözükebilir ama gelecek için çok mühim sorular.

Nitekim Sırbistan bu trajedi sonrasında çalkalandı. Ergin Ataman maç öncesi yaşanan olaylar hakkında maç sonunda yaptığı (bence “doğru”) talihsiz açıklama yüzünden hedef tahtası oldu. Sırbistan’da persona non grata (istenmeyen kişi) ilan edilebilir. Hatta Sırbistan’a gelmesin denildi. Marko’nun cenazesinde çentik selamıyla Türkler karşıtı sloganlar atıldı. Rad taraftarı Vojvodina maçında “ilk Türk kanını kim akıtacak” şeklinde bir pankart açtılar. Kızıl Yıldız’ın ezeli düşmanı Partizan taraftarı CSKA Moskova’lıların çaldığı Beykent’li Aslanlar pankartını yaktılar. Onlarda karşılık verdi ve Sırbistan bayrağı yaktılar.

                                           

Türkiye’de de olsa, Sırplarla yaşanan bir olay en çok Boşnak’ları etkiler. Tarihten günümüze bu böyle süre gelmiştir. Olaylar sonrasında Novi Sad’da bir kişi Türk asıllı olduğu için dövüldü. Yine Novi Sad’da Türk dükkanlarına zarar verildi. Sırbistan Liginin Müslüman takımı Novi Pazar’in Belgrad deplasmanındaki maçına seyirci gitmesi yasaklandı.

Bosna  Savaşı ve öncesinde yaşananlara rağmen körü körüne bir Sırp düşmanlığı yani ırkçılık aklı başında bir insanın kabul edemeyeceği bir durum. Nitekim Galatasaray’ın Kızıl Yıldız maçında en çok sayı atan ve maçı getiren üçlüğü atan oyuncusu Zoran Erceg de bir Sırp. Sırbistan’da yangın çıkarmak için kıvılcım bekleyen bir kitle zaten mevcut. Sırplar tarafından Sultan Murad’ı arkasından hançerleyen Milos Obilic fotoğrafları Galatasaray formasının üstüne yapıştırıldı. Marko İvkovic için yeni Obilicimiz Marko’dur o Ortodoksluğu savunurken öldü denildi.

Bundan sonra yapılması gereken şey tansiyonun düşürülmesidir. Euroleague Ortodoks milletlerin ağırlığı olan bir organizasyon. Rusya, Sırbıstan ve Yunanistan’ın başı çektiği bu grupta Türk takımlarına karşı zaten mevcut olan hoşnutsuzluk iyice alevlendi. Yine bu ülke takımlarının taraftar grupları çok ateşli ve organize ekipler. En büyük sorumluluk Euroleague yönetiminde, kendilerinin bu tip olaylarda tecrübeleri Uefa ve Fifa’ya göre az. Güvenlik konusunda ülkelerle işbirliği ve koordinasyon içinde olmaları gerekiyor. Spor müsabakaları bazı kesimlerce hafife alınıyor olabilir ama Dinamo Zagreb- Kızıl Yıldız maçı bir savaşın başlangıcı olmuştur. El Salvador ile Honduras arasında Futbol savaşı adı verilen bir savaş yaşanmıştır. Mevcut durumda savaşa gidecek bir boyut yok ama ciddiye alınmazsa halının altına itilmiş problemlerin tekrar ortaya çıkması söz konusu.Yazıyı yazarken gördüğüm bu pankart Olymipakos-Paok maçında açılmış. Çevirisi "En iyi Türk ölü Türk'tür" Son olarak Delije gün içinde Gate 7 ile birlikte İstanbul'da oynanacak Olympiakos maçına geleceklerini açıklamış. 

                                       

İlerleyen süreçte taraftarların ve özellikle medyanın provoke edici hareketlerden kaçınmaları gerekiyor. Umarım spora ırkçılık ve siyaset daha fazla bulaştırılmadan bu süreç atlatılır.

yazı içindeki fotoğraflar ve bilgiler için @burakkarakus ve @fsabovic'e teşekkürler.

21 Kasım 2014 Cuma

BJELİCA MANİA / FB ULKER MİLANO’DAN GALİBİYETLE DÖNDÜ 74-80


Bayern Münih galibiyeti sonrasında Top 16 için hayati önem taşıyan Milano deplasmanında Fenerbahçe Ülker 80-74’lük skorla galip geldi. Ricky Hickman, Semih Erden ve Nemanja Bjelica FB Ulker adına ön plana çıkarken Milano’da Marshon Brooks ve Daniel Hackett’ın çabaları mağlubiyeti önleyemedi.

Maça iyi başlayan sarı lacivertliler skorda üstünlüğü elinde tutamadı ve ilk çeyrek 23-21 ev sahibi ekibin üstünlüğüyle geçti. İlk defa hücum değil savunmayla maça tutunan İstanbul ekibinde yılın en iyi skoreri Goudelock kritik dakikalarda sahne alsa da Münih performansından uzak bir görüntü çizdi. Euroleague’de geçen hafta süre dahi alamayan Semih Erden ilk beş başladı ve 12 sayı 7 ribaundla maçın yıldızlarından biri oldu. Hickman savunma sertliğinin ön plana çıktığı dakikalarda sorumluluk aldı ve maça kötü başlamasına rağmen galibiyette önemli rol oynadı.

 Bjelica ise İsveç çakısı rolünde takımın neye ihtiyacı varsa o işin başına geçti ve layıkıyla da görevini yaptı. Son 3 dakikada skor üretmekte zorlanan konuk ekibe içeri drive ile attığı turnikeyle nefes aldırdı, maçın sonunda serbest atışlarda hata yapmayarak yine takımına galibiyeti getiren isim oldu. Saha içinde her şeyi yapabilen Sırp forvet bazen aldığı savunma ribaundlarından sonra tüm sahayı geçerek hücumu başlattı bazen 2 numara gibi rakiplerini karşısına aldı bazen de 5 numara gibi bloklarıyla rakibe duvar oldu. Komple bir oyuncu nasıl olur diye merak ediyorsanız Bjelica’yı izlemeniz yeterli. Emir Barcelona maçında kaçırdığı 3’lükten beri potaya bakmıyor tam bir asist makinesine dönüştü, Karşıyaka maçında 10 asist 10 ribaund 2 sayılık performansı oyun karakterinin nasıl değiştiğini gösterir cinsten. Milano maçına ikide iki 3’lükle iyi başlayan ve iyi bir görüntü çizen genç Kenan’ın yorulduğu durumlarda Hickman yerine de 1 numarada kullanılabilir görüşündeyim.

Fenerbahçe Milano’da grup ikinciliği yolunda önemli bir viraj geçti şimdi Ülker Arena’da Turow sınavı ve Panathinaikos’tan alınacak bir rövanş var.