“Söz İspanya’nın geçmişinden açıldı mı her şey benzersiz ve gariptir”
der A. Castro. Yaşamın coşkun bir
sel olup aktığı bir ışık ülkesidir İspanya, ama ne yapar eder, sonunda hep
ölümü düşündürür insana ya da anlamını ölümde bulan ama ölümle bitmeyen bir
şeyi: olanaksız bir umut, çılgın bir düş, bir meydan okuyuş, bir tutkuya bel
bağlayış belki…*
İspanya’da futbol insanların bel
bağladıkları tutkuların en büyüklerinden biridir. Mevcut konjonktürde 17 özerk bölgeye ayrılmış coğrafyada
her bir futbol takımı, spor yapmak için bir araya gelmiş birkaç adamdan daha
fazlasını ifade eder. Futbol öyle bir tutkudur ki dışarıdan sıradan, insancıl,
neşe dolu görünen Kastilya köylerinin Hidalgo’larını, Katalunya’nın sakin
balıkçılarını İber yarımadasında yaşanmış şiddet dolu tarihin esiri yapabilir.
En azından doksan dakikalığına onları Şili’yi Peru’yu işgal eden amansız,
ürkütücü tutkuyu içlerinde barındıran birer conquistador’a
dönüştürebilir.
Futbola en çok tutkuyla
bağlananlar, bu güzel oyuna en az etkiyi yapabilme kapasitesine sahip olan
taraftar topluluklarıdır. Futbolu araç olarak gören ve çıkarları için
kullanmaktan çekinmeyen güç sahipleri ise oyunu çirkinleştirmek için her şeyi
yapabilen ve yapan kesimdir.
Cumhuriyetçiler erki elinde
bulundurunca “Real” kraliyeti çağrıştırdığı için takımın ismi Madrid FC olmuştur, yine monarşiyi
simgelediği düşünüldüğü için kulübün armasındaki taç kaldırılır. Milliyetçiler
gücü ele alınca ise Barcelona ve Bilbao takımları başka diyarlara göç etmek
durumunda kalır. Bu takımların oyuncularından bazıları geri döner bazıları ise
gittiği yerlere demir atarlar.
1936 yılının Temmuz ayında
sağcı/milliyetçi cephenin maliye bakanlarından Calvo Satelo’nun
solcular/cumhuriyetçiler tarafından öldürülmesi, İspanya’da 3 yıl sürecek
kardeş kavgasının da fitilini ateşlemiş olur. Köylüler, işçiler, komünistler ve
anarşistler Cumhuriyetçi kanadı oluştururken, Subaylar, toprak zenginleri ve
kiliseye bağlı din adamları Milliyetçi cepheyi oluştururlar. Haykırılan
ideolojiler, arzu edilen güçler, savaş nidaları arasında 3 yıl boyunca insanlar
yaşadıkları topraklardan, sevdiklerinden, özgürlüklerinden daha önce değerini
bu denli hissetmedikleri normal yaşamaktan mahrum kalırlar.
İç savaş süresince kaybedilen bir
başka değer de futboldur. 3 yıl boyunca spor müsabakaları rafa kaldırılmıştır.
Savaş öncesinde futbola dair akıllarda kalan en güzel anı Real Madrid ve Barcelona’nın tarihlerinde ilk kez Kral Kupası
finalinde destansı bir maçta karşı karşıya gelmeleridir. İki takım da dönemin
-bugünkü kadar olmasa da- önemli güçleridir. 1936 yılına kadar Real Madrid 2 La Liga ve 6 Kral Kupası kazanmıştır
ve başkentin gözdesidir. Katalunya’nın en iyisi Barcelona ise 1 La Liga 8 Kral Kupası kazanmıştır.
Final Valencia’da Mestalla Stadı’nda
oynanır. El Clasico’da omuz omuza mücadele veren Real Madrid oyuncuları, kısa
bir süre sonra iki karşı cephenin düşman kardeşleri olacaklarından bihaber
güçlü Barcelona karşısında yardımlaşmaya birbirlerinin açıklarını kapatmaya
devam ederler.
KRAL KUPASI FİNALİNDE İLK CLASİCO ve EFSANE REAL MADRİD KADROSU
İki takım da sahaya günümüz modern futbolunda kullanılmayan taktiklerle
çıkar. Gol erken gelir, Eugenio 5. Dakikada Madrid ekibini öne geçiren
golü atar. Daha sonra Simon Lecue 12. dakikada durumu 2-0’a getirir. Her
şey Los Blancos (Beyazlar) lehine devam ederken genç yetenek Escola
25. dakikada Barcelona’nın golünü atar ve maçı 2-1’e getirmeyi başarır. Buraya
kadar normal seyreden karşılaşmada maçın son dakikalarına girilir.
Barcelona’nın tek golünün sahibi genç oyuncusu Escola (22 Yaşında) ceza sahasının
dışından harika bir şut çıkarır. Madrid taraftarları kalecinin görüş açısının
kapalı olduğu bu vuruş sonrası büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıyadır.
Kaleci topa doğru hamlesini yapar ve ortalığı bir toz bulutu kaplar. Toz bulutu
dağıldığında gördükleri şey kasketi başında, ellerinde Escola’nın yolladığı top
ile kurtarışını tamamlamış El Divino Zamora’dan başkası değildir. Efsane
kaleci Zamora jübile maçında imkânsıza yakın bir kurtarışla kupayı Madrid’e
getirmiştir. 35 yaşındaki oyuncu maç sonunda omuzlara alınarak Mestalla’da
futbolu zirvede bırakır.
Bugün La Liga’da en az gol yiyen kaleciye verilen ödüle ismi verilecek
kadar büyük bir kaleciye (Ricardo Zamora)
sahip olan Real Madrid’in kadrosu o dönemde elbette sadece efsane
kaleciden oluşmuyordu. Bir kaleciyi iyi yapan önünde oynayan defans
oyuncularıydı ve Zamora bu konuda çok şanslıydı.
Jacinto Quincoces, İtalya’da düzenlenen 1934 Dünya Kupası’nda tüm seyircileri kendisine hayran bırakan bir
performans göstermişti. Döneminin en iyi savunma oyuncusu olarak gösteriliyordu
ve inanılmaz bir gelişim içindeydi. Milli Takım ve Real Madrid’in değişilmez
oyuncusuydu. Quincoces’in
savunmadaki partneri ve Zamora ile
birlikte geçilmez duvarın son parçası olan Ciriaco
ise defans hattında sertliği ve rakibi yıldırmasıyla nam salmış bir oyuncuydu.
Kaleci Zamora, stoperler Ciriaco ve Quincoces
o dönem dünyadaki en iyi defans üçlüsü olarak gösteriliyordu. Bugün La
Decima’yı kazanarak tarihteki yerini alan kadro ile bağlantı kurarsak Zamora Casillas, Quincoces Ramos ve Ciriaco Pepe olarak nitelendirilebilir.
Dönemin taktik şablonları bugün Ancelotti, Mourinho gibi uzmanların kullandıklarından
çok farklıydı. O döneme en yakın formasyonları 4-3-3 dizilişini bazen 2 defans
5 ortasaha şeklinde uygulayan ve Barcelona’yı uzay üssüne çeviren Guardiola’nın
kullandığını söyleyebiliriz. 1936’nın Real Madrid’i tıpkı ezeli rakibi
Barcelona gibi 3 forvetle oynuyordu. Sağ tarafta Simon Lecue solda Emilin
ve ileri uçta Sanudo. Lecue Bask doğumlu bir oyuncuydu
Betis’te yaptığı patlama sonucu Real Madrid’e gelmişti. Emilin de Biskaya (Bask
Bölgesi) doğumlu bir oyuncuydu 21 yaşında İspanyanın en iyi oyuncularından bir
olarak gösteriliyordu. Forvet Sanudo 1935 yılında oynanan maçta Barcelona’ya
bir maçta 4 gol atmıştı, Madrid için bir kahramandı. Bale, Ronaldo Benzema bugün nasıl önlem alınamaz bir hücum gücü ise
onlarda 1930’lu yıllarda toprak sahaların tozunu atıyor durdurulamıyorlardı.
Orta saha, Eugenio, Real Madrid tarihindeki ilk Meksika’lı Sauto,
Luis ve Pedro Regueiro kardeşler ve Bonet’ten oluşuyordu. Saha
içinde takımın lideri olan Rogueiro kardeşler cumhuriyetçiydiler. Sol
Forvet Emilin ile beraber futbol oynarken dahi cumhuriyetçiler adına propaganda
yapmaktan geri durmamışlardı.
Bu harika on birin dışında Madrid’de öyle bir isim vardı ki göze hoş
gelen futbolu ve yeteneğiyle parmak ısırtıyordu. Şimdiki stadyuma ismini veren
unutulmaz başkan Santiago Barnebau’nun favori oyuncusuydu. Onun için bir
defasında şöyle demişti: “Eğer
kendinizi şımartmak, biraz eğlenmek
istiyorsanız gidin ve Monchin’i izleyin.” Genç yetenek dünyanın en iyi kanat oyuncularından biri, harika bir dribling
ustası ve İspanya futbolunun geleceği olarak görülüyordu.
Dönemin Los Galacticos’u olan bu kadro Kral Kupası finalinde Barcelona’yı
yenerek önemli bir zafer kazandı. Başkentin gururu oldular ve herkes tarafından
takdirle karşılandılar. Oyuncular İspanya Milli Takımı’nın da vazgeçilmezi
olurken efsane kaleci El Divino Zamora da kariyerini rüya gibi bir jübile ile
maçı tamamladı. Hikayeyi burada bitirebilseydik salondan tüm seyircilerin
keyifle ayrıldığı mutlu sonla biten bir Hollywood filmi izlemiş olurduk. Fakat
closing creditsin aktığı, seyircilerin salonu terk etmek üzere olduğu sırada
sürpriz bir sahne belirdi beyaz perdede.
İÇ SAVAŞ VE OYUNCULARIN
KADERLERİ
İspanya İç Savaşı, 17 Temmuz 1936'da General Francisco Franco'nun
komutasındaki milliyetçi güçlerin seçimle iş başına gelen Cumhuriyetçi
"Halk Cephesi" koalisyonuna karşı ayaklanmasıyla başlamıştır. Üç yıl
süren ve İspanya'da büyük yıkıma yol açan iç savaş, 1 Nisan 1939'da milliyetçilerin zaferi ile sonlanmıştır.
Savaşın sonucunda İspanya'da Franco'nun 1975'deki ölümüne kadar sürecek olan diktatörlüğü
dönemi başlamıştır.
1936-1939 yılları arasında spor organizasyonlarının durdurulması sonucu
Real Madrid takımı oyuncuları da başlarının çaresine bakmak zorunda kalmışlardı.
Sahada tek yürek olan oyuncular savaşın getirdiği kutuplaşma ile birbirine
düşman iki cephenin neferleri oldular.
Emilin ve Rogueiro kardeşler savaşın ilk
dönemlerini yetimler, hastaneler ve savaş mağdurları için yardım maçları
oynayarak geçirdiler. Tabii ki bu yardımları sadece Cumhuriyetçi taraf için
yapıyorlardı. Savaşta ön cephede çarpışmasalar da yapılan eylemlerde başı
çekiyorlardı. Bu dönemde Madrid’de Luis Roguerio’nun cephede savaşırken
başından vurulduğu ve öldüğüne dair bir haber çıktı. Bu olay milliyetçiler
tarafından karşı tarafın moralinin bozulmasına yönelik asılsız bir haberden
başka bir şey değildi. Milliyetçi cephenin bu spekülasyonu oyuncuların iç
savaşta ne denli önemli bir rol oynadığına işaret ediyordu.
Bask doğumlu üçlü, Euskadi hükümeti
( Bask ) tarafından 1937’de Avrupa ve Sovyet’lerde yardım maçları yapmak için
görevlendirildi. Bütün amaç, dişleri ve tırnaklarıyla kazıyarak elde edecekleri
geliri Milliyetçi orduya karşı savaşan kuzeydeki Bask savaşçılarına kaynak
olarak aktarmaktı.
Eski takım arkadaşlarından Eugenio ve Simon Lecue daveti geri çevirerek İspanya’da kalmayı tercih
ettiler. Emilin ve Rogueiro kardeşlerin de içinde bulunduğu, teklifi kabul eden
dönemin en iyi Bask oyuncularının yer aldığı takım, Avrupa turnesine çıkmaya
hazırdı. İlk olarak Fransa’ya gittiler. Henüz ilk maçlarını yapmışlardı ki
sonradan Picasso’nun ünlü şaheseri olacak olan Guernica Bombardımanının haberini aldılar. Takımda moraller
bozulmuştu. Luis Roguerio takım liderliğini üstlenerek yola devam etmeleri
gerektiğini İspanya’da bulunan kardeşlerine başka türlü yardımlarının
dokunamayacağını söyleyerek maceranın devam etmesini sağladı.
Asıl hedef olan Sovyetlere
vardıklarında ise hayatlarını değiştirecek haberi duydular. Bilbao düşmüştü. Milliyetçi cephe
Bilbao’yu ele geçirmeyi başarmıştı. Bunun manası bir daha geri dönüşün
olmayacağıydı. Ailelerini, sevdiklerini uğruna geride bıraktıkları Bilbao
düştükten sonra ellerinde yalnızca futbol kalmıştı. Onlarda futbola sıkı sıkıya
sarılarak yollarına devam ettiler. Danimarka’da Paris’te maçlar yaptılar.
1937 Aralık ayında takım
Amerika’ya gitme kararı aldı. Cumhuriyetçilere destek veren Meksika’da maçlar
yapabilirlerdi. 15 maç Meksika’da
yaptıktan sonra Küba ve Arjantin seyahatleri yaptılar.
Arjantin’de FİFA, takımın yapacağı tüm maçları iptal etti. Sefalet içinde
kalmışlardı. Bu dönemde oradaki İspanyolların yardımlarıyla önce Küba’ya sonra
Meksika’ya geri döndüler. 1938/39 sezonunda Meksika Federasyonunu Deportivo Euskadi adıyla lige katılma
konusunda ikna etmeyi başardılar. Ligde şampiyonluğa ulaşan kadro İspanya’da iç
savaşın bitmesiyle dağıldı. Bir kısım Meksika’da kalırken diğerleri geriye
döndüler.
Rogueiro Kardeşler Meksika’da
kalarak Club de Asturias’ı kurdular,
İspanya’dan ailelerini de getirerek Meksika’da kalmayı tercih ettiler. Emilin
ise kendisine üçüncü bir yol buldu. 2014 yılında Dünya Kulüpler Kupası’nda
mücadele eden Arjantin takımı San
Lorenzo’ya transfer oldu.
Madrid’in hücum gücü Meksika ve
Arjantin’de yaşamlarını devam ettirdi. Defans hattının bir numarası Zamora’nın
başına gelenler ise bambaşkaydı.
EL DİVİNO/İLAH- RİCARDO ZAMORA
İç savaşın ortaya çıkmasının
ardından “El Divino” Zamora
Madrid’de yaşamaya devam ediyordu. Cumhuriyetçiler tarafından De La Montana kışlasının kuşatılmasından sonra El Divino’nun ismi tutuklanacaklar
listesinin başında geçmeye başladı. Bu suçlamanın tek görünür sebebi Zamora’nın
Katolik bir gazetede çalışıyor olmasıydı. Aslında birçok kişi bilmese de Zamora
futbolculuk ve gazetedeki işini beraber yürütüyordu.
Zamora cumhuriyetçiler tarafından
yakalanarak o dönem milliyetçilerin tutulduğu Modelo hapishanesine yerleştirildi. Kasım-Aralık aylarında Paracuellos Katliamı yapıldığı sırada
hapishanede olan Zamora bu katliamın bir kurbanı olabilirdi. Madrid’de çıkan
olaylardan endişelenen Cumhuriyetçiler, hapishanede tuttukları milliyetçi
yazar, din adamı, sivil, sporcu vb. insanların örgütlenerek ayaklanacağından
korktular. Hepsini serbest bırakılmak vaadiyle kamyonlara doldurarak Paracuellos del Jarama ve Torrejón de Ardoz denilen yerlere
götürerek infaz ettiler. En az 1000 en çok 4000 kişinin bu katliamda
öldürüldüğü düşünülmektedir.
Zamora Paracuellos del Jarama’ya gidecek kamyona binmek üzere sırada
beklerken bir asker tarafından fark edilmiştir. Oğlundan aktarılan bilgiye göre
Zamora ölüme sadece bir adım uzaktaydı : “Bir
grup mahkûmla birlikte hapishaneden dışarıya götürülüyordu. Şüphesiz ki hepsi
kurşuna dizileceklerdi, o sırada hayatını kurtaracak olan asker onu tanıdı.
Asker ona kendisini takip etmesini söyledi ve hapishaneden kaçmasına olanak
sağladı. Eğer o otobüse binmiş olsaydı muhtemelen ölmüş olacaktı.” (Bu
açıklamalar Guerra en Madrid adlı
web sitesinden alınmıştır)
Futbol camiasında Zamora’ya
verilen destek tamamen karşılıksız ve şartsızdı. Herkes onun kim olduğunu ve
İspanya için ne ifade ettiğini biliyordu. Valencia
ve Katalunya arasında oynanan dostluk karşılaşmasında iki tarafın
kaptanları Iturraspe ve Vantolra
saygı duyulacak biçimde Generalitat’ın (Cumhuriyetçi Yönetim) başkanı Lluis Companys’e selam durdular ve
İspanya futbolunu yukarıya taşıyan bir sporcu olan ve faşist olmayan Zamora’nın
cezasının sonlandırılmasını istediler.
Zamora hapisten futbolculuğundaki
şöhreti sayesinde kurtulduktan sonra önce Arjantin Elçiliğine sonra Fransa’ya
sığındı. Fransa’dan yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “ İspanya’daki insanlara söyleyin ben faşist
değilim ve tek arzum ülkeme dönüp tamamen güvenli bir ortamda ülkem için
çalışmaktır.”
1938 yılında Zamora ülkesine geri
döndü. Bu dönemde kaderin bir cilvesi, iki taraf arasında bir dostluk maçının
organize edilmesi uygun görüldü. O maçta, dünyadaki en iyi defans üçlüsü Real Sociedad ve milliyetçi kamptan
oyuncuların oluşturduğu takımların dostluk maçında son kez tekrar beraber
sahaya çıktılar. Quincoces, Ciriaco ve
Zamora hayatlarında son bir defa rakiplerine duvarı beraber ördüler.
MONCHİN TRİANA: KADERİNDEN KAÇAMAYAN ADAM
Her oyuncu Ricardo Zamora kadar
şanslı değildi. Zamora ile Paracuellos
del Jarama’ya götürülmek üzere sıraya giren genç bir adam o kamyona bindi
ve son yolculuğuna çıktı.
Santiago Barnebau’nun “eğlenmek
istiyorsanız bu çocuğu izleyin” dediği Monchin, Madrid’de yaşayan zengin bir
ailenin çocuğuydu, Katolik ve Monarşistti. Savaş zamanında Ramon”Monchin” Triana, üç erkek kardeşi ve babası ile birlikte
cumhuriyetçiler tarafından aranıyordu. Aramaların hepsi sonuçsuz kalmıştı ta ki
cumhuriyetçilerin kız kardeşini ve annesini ölümle tehdit ettikleri güne kadar.
Aile bu durum karşısında bir
araya geldi ve babanın saklanmasını diğer üç futbolcu kardeşin ise ortaya
çıkmasını kararlaştırdı. Futbolcu oldukları için affedileceklerini
düşünmüşlerdi. Monchin, Enrique ve
Ignacio teslim oldular ama karşı tarafın aklında affetmek yoktu. Kardeşler
ölüme mahkûm edildiler ve Modelo
hapishanesine götürüldüler. Mahkûmlar infaz edilmeden önce hapishanede bir
futbol maçı organize edildi. Monchin
Triana ve Ricardo Zamora bu
maçta son kez beraber oynadılar. 7 Kasım şafağında bir kamyon mahkûm son
yolculuklarına çıktılar Monchin de onlardan biriydi. Paracuellos Katliamında hepsi öldürüldü.
SAVAŞ SONRASI
The United filminde, meşhur uçak
kazası sonrası Jimmy Murphy’nin Matt Busby Münih’te hastanede tedavi oluyorken
Manchester United’ı nasıl yeniden inşa ettiği anlatılır. Real Madrid’in iç
savaş sonrası toparlanma öyküsü belki Manchester United kadar masum değildir
ama bir o kadar zor olmuştur. Takım henüz Franco’nun desteğini arkasına
almamış, stad yıkılmış, oyuncular dağılmıştır. En iyi oyuncuları bir anda
düşmanları oluvermiştir. Ama başkent temsilcisinin de bir Jimmy Murphy’si
vardır: Pedro Parages…
19 Nisan 1939’da savaş bittikten
sonra, Real Madrid oyuncularının öncülerinden, teknik direktör ve başkan Pedro Parages, kulübü tekrar
yapılandırmak için bir kurul toplar. Savaş Chamartin
Stadını mahvetmişti, oyuncuların çoğu dağılmıştır. Real Madrid’in kaderi
tehlikededir.
Parages, birkaç kişinin de yardımıyla 1939 Kasım’ının sonunda
neredeyse herkesi bir araya getirmeyi başarır. Chamartin Stadı onarılır ve yeni bir takım oluşturulur. Bu savaş
mağduru yeni takımın eski üyeleri de vardır: Quincoces, Leoncito, Lecue, Sauto, Lopez Herranz ve Mendez-Vigo Los
Blancos için geri dönerler. 3 Aralık 1939 yılında takım savaştan sonra ilk
resmi maçını oynar…
KAYNAKLAR
*http://www.vavel.com/es/futbol/real-madrid/319489-el-real-madrid-durante-la-guerra-civil.html?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter
*İspanya Bir Başka Avrupa -Gül Işık