twitter

13 Ocak 2020 Pazartesi

Ic Savastan Los Galacticos'a: Real Madrid




“Söz İspanya’nın geçmişinden açıldı mı her şey benzersiz ve gariptir” der A. Castro. Yaşamın coşkun bir sel olup aktığı bir ışık ülkesidir İspanya, ama ne yapar eder, sonunda hep ölümü düşündürür insana ya da anlamını ölümde bulan ama ölümle bitmeyen bir şeyi: olanaksız bir umut, çılgın bir düş, bir meydan okuyuş, bir tutkuya bel bağlayış belki…*

İspanya’da futbol insanların bel bağladıkları tutkuların en büyüklerinden biridir. Mevcut konjonktürde 17 özerk bölgeye ayrılmış coğrafyada her bir futbol takımı, spor yapmak için bir araya gelmiş birkaç adamdan daha fazlasını ifade eder. Futbol öyle bir tutkudur ki dışarıdan sıradan, insancıl, neşe dolu görünen Kastilya köylerinin Hidalgo’larını, Katalunya’nın sakin balıkçılarını İber yarımadasında yaşanmış şiddet dolu tarihin esiri yapabilir. En azından doksan dakikalığına onları Şili’yi Peru’yu işgal eden amansız, ürkütücü tutkuyu içlerinde barındıran birer conquistador’a dönüştürebilir.

Futbola en çok tutkuyla bağlananlar, bu güzel oyuna en az etkiyi yapabilme kapasitesine sahip olan taraftar topluluklarıdır. Futbolu araç olarak gören ve çıkarları için kullanmaktan çekinmeyen güç sahipleri ise oyunu çirkinleştirmek için her şeyi yapabilen ve yapan kesimdir.

Cumhuriyetçiler erki elinde bulundurunca “Real” kraliyeti çağrıştırdığı için takımın ismi Madrid FC olmuştur, yine monarşiyi simgelediği düşünüldüğü için kulübün armasındaki taç kaldırılır. Milliyetçiler gücü ele alınca ise Barcelona ve Bilbao takımları başka diyarlara göç etmek durumunda kalır. Bu takımların oyuncularından bazıları geri döner bazıları ise gittiği yerlere demir atarlar.

1936 yılının Temmuz ayında sağcı/milliyetçi cephenin maliye bakanlarından Calvo Satelo’nun solcular/cumhuriyetçiler tarafından öldürülmesi, İspanya’da 3 yıl sürecek kardeş kavgasının da fitilini ateşlemiş olur. Köylüler, işçiler, komünistler ve anarşistler Cumhuriyetçi kanadı oluştururken, Subaylar, toprak zenginleri ve kiliseye bağlı din adamları Milliyetçi cepheyi oluştururlar. Haykırılan ideolojiler, arzu edilen güçler, savaş nidaları arasında 3 yıl boyunca insanlar yaşadıkları topraklardan, sevdiklerinden, özgürlüklerinden daha önce değerini bu denli hissetmedikleri normal yaşamaktan mahrum kalırlar.

İç savaş süresince kaybedilen bir başka değer de futboldur. 3 yıl boyunca spor müsabakaları rafa kaldırılmıştır. Savaş öncesinde futbola dair akıllarda kalan en güzel anı Real Madrid ve Barcelona’nın tarihlerinde ilk kez Kral Kupası finalinde destansı bir maçta karşı karşıya gelmeleridir. İki takım da dönemin -bugünkü kadar olmasa da- önemli güçleridir. 1936 yılına kadar Real Madrid 2 La Liga ve 6 Kral Kupası kazanmıştır ve başkentin gözdesidir. Katalunya’nın en iyisi Barcelona ise 1 La Liga 8 Kral Kupası kazanmıştır. Final Valencia’da Mestalla Stadı’nda oynanır. El Clasico’da omuz omuza mücadele veren Real Madrid oyuncuları, kısa bir süre sonra iki karşı cephenin düşman kardeşleri olacaklarından bihaber güçlü Barcelona karşısında yardımlaşmaya birbirlerinin açıklarını kapatmaya devam ederler.

KRAL KUPASI FİNALİNDE İLK CLASİCO ve EFSANE REAL MADRİD KADROSU

İki takım da sahaya günümüz modern futbolunda kullanılmayan taktiklerle çıkar. Gol erken gelir, Eugenio 5. Dakikada Madrid ekibini öne geçiren golü atar. Daha sonra Simon Lecue 12. dakikada durumu 2-0’a getirir. Her şey Los Blancos (Beyazlar) lehine devam ederken genç yetenek Escola 25. dakikada Barcelona’nın golünü atar ve maçı 2-1’e getirmeyi başarır. Buraya kadar normal seyreden karşılaşmada maçın son dakikalarına girilir. Barcelona’nın tek golünün sahibi genç oyuncusu Escola (22 Yaşında) ceza sahasının dışından harika bir şut çıkarır. Madrid taraftarları kalecinin görüş açısının kapalı olduğu bu vuruş sonrası büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıyadır. Kaleci topa doğru hamlesini yapar ve ortalığı bir toz bulutu kaplar. Toz bulutu dağıldığında gördükleri şey kasketi başında, ellerinde Escola’nın yolladığı top ile kurtarışını tamamlamış El Divino Zamora’dan başkası değildir. Efsane kaleci Zamora jübile maçında imkânsıza yakın bir kurtarışla kupayı Madrid’e getirmiştir. 35 yaşındaki oyuncu maç sonunda omuzlara alınarak Mestalla’da futbolu zirvede bırakır.
Bugün La Liga’da en az gol yiyen kaleciye verilen ödüle ismi verilecek kadar büyük bir kaleciye (Ricardo Zamora)  sahip olan Real Madrid’in kadrosu o dönemde elbette sadece efsane kaleciden oluşmuyordu. Bir kaleciyi iyi yapan önünde oynayan defans oyuncularıydı ve Zamora bu konuda çok şanslıydı.

Jacinto Quincoces, İtalya’da düzenlenen 1934 Dünya Kupası’nda tüm seyircileri kendisine hayran bırakan bir performans göstermişti. Döneminin en iyi savunma oyuncusu olarak gösteriliyordu ve inanılmaz bir gelişim içindeydi. Milli Takım ve Real Madrid’in değişilmez oyuncusuydu. Quincoces’in savunmadaki partneri ve Zamora ile birlikte geçilmez duvarın son parçası olan Ciriaco ise defans hattında sertliği ve rakibi yıldırmasıyla nam salmış bir oyuncuydu. Kaleci Zamora, stoperler Ciriaco ve Quincoces o dönem dünyadaki en iyi defans üçlüsü olarak gösteriliyordu. Bugün La Decima’yı kazanarak tarihteki yerini alan kadro ile bağlantı kurarsak Zamora Casillas, Quincoces Ramos ve Ciriaco Pepe olarak nitelendirilebilir.

Dönemin taktik şablonları bugün Ancelotti, Mourinho gibi uzmanların kullandıklarından çok farklıydı. O döneme en yakın formasyonları 4-3-3 dizilişini bazen 2 defans 5 ortasaha şeklinde uygulayan ve Barcelona’yı uzay üssüne çeviren Guardiola’nın kullandığını söyleyebiliriz. 1936’nın Real Madrid’i tıpkı ezeli rakibi Barcelona gibi 3 forvetle oynuyordu. Sağ tarafta Simon Lecue solda Emilin ve ileri uçta Sanudo. Lecue Bask doğumlu bir oyuncuydu Betis’te yaptığı patlama sonucu Real Madrid’e gelmişti. Emilin de Biskaya (Bask Bölgesi) doğumlu bir oyuncuydu 21 yaşında İspanyanın en iyi oyuncularından bir olarak gösteriliyordu. Forvet Sanudo 1935 yılında oynanan maçta Barcelona’ya bir maçta 4 gol atmıştı, Madrid için bir kahramandı. Bale, Ronaldo Benzema bugün nasıl önlem alınamaz bir hücum gücü ise onlarda 1930’lu yıllarda toprak sahaların tozunu atıyor durdurulamıyorlardı.

Orta saha, Eugenio, Real Madrid tarihindeki ilk Meksika’lı Sauto, Luis ve Pedro Regueiro kardeşler ve Bonet’ten oluşuyordu. Saha içinde takımın lideri olan Rogueiro kardeşler cumhuriyetçiydiler. Sol Forvet Emilin ile beraber futbol oynarken dahi cumhuriyetçiler adına propaganda yapmaktan geri durmamışlardı.

Bu harika on birin dışında Madrid’de öyle bir isim vardı ki göze hoş gelen futbolu ve yeteneğiyle parmak ısırtıyordu. Şimdiki stadyuma ismini veren unutulmaz başkan Santiago Barnebau’nun favori oyuncusuydu. Onun için bir defasında şöyle demişti: “Eğer kendinizi şımartmak,  biraz eğlenmek istiyorsanız gidin ve Monchin’i izleyin.” Genç yetenek dünyanın en iyi kanat oyuncularından biri, harika bir dribling ustası ve İspanya futbolunun geleceği olarak görülüyordu.

Dönemin Los Galacticos’u olan bu kadro Kral Kupası finalinde Barcelona’yı yenerek önemli bir zafer kazandı. Başkentin gururu oldular ve herkes tarafından takdirle karşılandılar. Oyuncular İspanya Milli Takımı’nın da vazgeçilmezi olurken efsane kaleci El Divino Zamora da kariyerini rüya gibi bir jübile ile maçı tamamladı. Hikayeyi burada bitirebilseydik salondan tüm seyircilerin keyifle ayrıldığı mutlu sonla biten bir Hollywood filmi izlemiş olurduk. Fakat closing creditsin aktığı, seyircilerin salonu terk etmek üzere olduğu sırada sürpriz bir sahne belirdi beyaz perdede.

İÇ SAVAŞ VE OYUNCULARIN KADERLERİ

İspanya İç Savaşı, 17 Temmuz 1936'da General Francisco Franco'nun komutasındaki milliyetçi güçlerin seçimle iş başına gelen Cumhuriyetçi "Halk Cephesi" koalisyonuna karşı ayaklanmasıyla başlamıştır. Üç yıl süren ve İspanya'da büyük yıkıma yol açan iç savaş, 1 Nisan 1939'da milliyetçilerin zaferi ile sonlanmıştır. Savaşın sonucunda İspanya'da Franco'nun 1975'deki ölümüne kadar sürecek olan diktatörlüğü dönemi başlamıştır.

1936-1939 yılları arasında spor organizasyonlarının durdurulması sonucu Real Madrid takımı oyuncuları da başlarının çaresine bakmak zorunda kalmışlardı. Sahada tek yürek olan oyuncular savaşın getirdiği kutuplaşma ile birbirine düşman iki cephenin neferleri oldular.

Emilin ve Rogueiro kardeşler savaşın ilk dönemlerini yetimler, hastaneler ve savaş mağdurları için yardım maçları oynayarak geçirdiler. Tabii ki bu yardımları sadece Cumhuriyetçi taraf için yapıyorlardı. Savaşta ön cephede çarpışmasalar da yapılan eylemlerde başı çekiyorlardı. Bu dönemde Madrid’de Luis Roguerio’nun cephede savaşırken başından vurulduğu ve öldüğüne dair bir haber çıktı. Bu olay milliyetçiler tarafından karşı tarafın moralinin bozulmasına yönelik asılsız bir haberden başka bir şey değildi. Milliyetçi cephenin bu spekülasyonu oyuncuların iç savaşta ne denli önemli bir rol oynadığına işaret ediyordu.

Bask doğumlu üçlü, Euskadi hükümeti ( Bask ) tarafından 1937’de Avrupa ve Sovyet’lerde yardım maçları yapmak için görevlendirildi. Bütün amaç, dişleri ve tırnaklarıyla kazıyarak elde edecekleri geliri Milliyetçi orduya karşı savaşan kuzeydeki Bask savaşçılarına kaynak olarak aktarmaktı.
Eski takım arkadaşlarından Eugenio ve Simon Lecue daveti geri çevirerek İspanya’da kalmayı tercih ettiler. Emilin ve Rogueiro kardeşlerin de içinde bulunduğu, teklifi kabul eden dönemin en iyi Bask oyuncularının yer aldığı takım, Avrupa turnesine çıkmaya hazırdı. İlk olarak Fransa’ya gittiler. Henüz ilk maçlarını yapmışlardı ki sonradan Picasso’nun ünlü şaheseri olacak olan Guernica Bombardımanının haberini aldılar. Takımda moraller bozulmuştu. Luis Roguerio takım liderliğini üstlenerek yola devam etmeleri gerektiğini İspanya’da bulunan kardeşlerine başka türlü yardımlarının dokunamayacağını söyleyerek maceranın devam etmesini sağladı.

Asıl hedef olan Sovyetlere vardıklarında ise hayatlarını değiştirecek haberi duydular. Bilbao düşmüştü. Milliyetçi cephe Bilbao’yu ele geçirmeyi başarmıştı. Bunun manası bir daha geri dönüşün olmayacağıydı. Ailelerini, sevdiklerini uğruna geride bıraktıkları Bilbao düştükten sonra ellerinde yalnızca futbol kalmıştı. Onlarda futbola sıkı sıkıya sarılarak yollarına devam ettiler. Danimarka’da Paris’te maçlar yaptılar.

1937 Aralık ayında takım Amerika’ya gitme kararı aldı. Cumhuriyetçilere destek veren Meksika’da maçlar yapabilirlerdi. 15 maç Meksika’da yaptıktan sonra Küba ve Arjantin seyahatleri yaptılar. Arjantin’de FİFA, takımın yapacağı tüm maçları iptal etti. Sefalet içinde kalmışlardı. Bu dönemde oradaki İspanyolların yardımlarıyla önce Küba’ya sonra Meksika’ya geri döndüler. 1938/39 sezonunda Meksika Federasyonunu Deportivo Euskadi adıyla lige katılma konusunda ikna etmeyi başardılar. Ligde şampiyonluğa ulaşan kadro İspanya’da iç savaşın bitmesiyle dağıldı. Bir kısım Meksika’da kalırken diğerleri geriye döndüler.

Rogueiro Kardeşler Meksika’da kalarak Club de Asturias’ı kurdular, İspanya’dan ailelerini de getirerek Meksika’da kalmayı tercih ettiler. Emilin ise kendisine üçüncü bir yol buldu. 2014 yılında Dünya Kulüpler Kupası’nda mücadele eden Arjantin takımı San Lorenzo’ya transfer oldu.

Madrid’in hücum gücü Meksika ve Arjantin’de yaşamlarını devam ettirdi. Defans hattının bir numarası Zamora’nın başına gelenler ise bambaşkaydı.

EL DİVİNO/İLAH- RİCARDO ZAMORA

İç savaşın ortaya çıkmasının ardından “El Divino” Zamora Madrid’de yaşamaya devam ediyordu. Cumhuriyetçiler tarafından De La Montana kışlasının kuşatılmasından sonra El Divino’nun ismi tutuklanacaklar listesinin başında geçmeye başladı. Bu suçlamanın tek görünür sebebi Zamora’nın Katolik bir gazetede çalışıyor olmasıydı. Aslında birçok kişi bilmese de Zamora futbolculuk ve gazetedeki işini beraber yürütüyordu.

Zamora cumhuriyetçiler tarafından yakalanarak o dönem milliyetçilerin tutulduğu Modelo hapishanesine yerleştirildi. Kasım-Aralık aylarında Paracuellos Katliamı yapıldığı sırada hapishanede olan Zamora bu katliamın bir kurbanı olabilirdi. Madrid’de çıkan olaylardan endişelenen Cumhuriyetçiler, hapishanede tuttukları milliyetçi yazar, din adamı, sivil, sporcu vb. insanların örgütlenerek ayaklanacağından korktular. Hepsini serbest bırakılmak vaadiyle kamyonlara doldurarak Paracuellos del Jarama ve Torrejón de Ardoz denilen yerlere götürerek infaz ettiler. En az 1000 en çok 4000 kişinin bu katliamda öldürüldüğü düşünülmektedir.

Zamora Paracuellos del Jarama’ya gidecek kamyona binmek üzere sırada beklerken bir asker tarafından fark edilmiştir. Oğlundan aktarılan bilgiye göre Zamora ölüme sadece bir adım uzaktaydı : “Bir grup mahkûmla birlikte hapishaneden dışarıya götürülüyordu. Şüphesiz ki hepsi kurşuna dizileceklerdi, o sırada hayatını kurtaracak olan asker onu tanıdı. Asker ona kendisini takip etmesini söyledi ve hapishaneden kaçmasına olanak sağladı. Eğer o otobüse binmiş olsaydı muhtemelen ölmüş olacaktı.” (Bu açıklamalar Guerra en Madrid adlı web sitesinden alınmıştır) 

Futbol camiasında Zamora’ya verilen destek tamamen karşılıksız ve şartsızdı. Herkes onun kim olduğunu ve İspanya için ne ifade ettiğini biliyordu. Valencia ve Katalunya arasında oynanan dostluk karşılaşmasında iki tarafın kaptanları Iturraspe ve Vantolra saygı duyulacak biçimde Generalitat’ın (Cumhuriyetçi Yönetim) başkanı Lluis Companys’e selam durdular ve İspanya futbolunu yukarıya taşıyan bir sporcu olan ve faşist olmayan Zamora’nın cezasının sonlandırılmasını istediler.

Zamora hapisten futbolculuğundaki şöhreti sayesinde kurtulduktan sonra önce Arjantin Elçiliğine sonra Fransa’ya sığındı. Fransa’dan yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “ İspanya’daki insanlara söyleyin ben faşist değilim ve tek arzum ülkeme dönüp tamamen güvenli bir ortamda ülkem için çalışmaktır.”

1938 yılında Zamora ülkesine geri döndü. Bu dönemde kaderin bir cilvesi, iki taraf arasında bir dostluk maçının organize edilmesi uygun görüldü. O maçta, dünyadaki en iyi defans üçlüsü Real Sociedad ve milliyetçi kamptan oyuncuların oluşturduğu takımların dostluk maçında son kez tekrar beraber sahaya çıktılar. Quincoces, Ciriaco ve Zamora hayatlarında son bir defa rakiplerine duvarı beraber ördüler.

MONCHİN TRİANA: KADERİNDEN KAÇAMAYAN ADAM

Her oyuncu Ricardo Zamora kadar şanslı değildi. Zamora ile Paracuellos del Jarama’ya götürülmek üzere sıraya giren genç bir adam o kamyona bindi ve son yolculuğuna çıktı.

Santiago Barnebau’nun “eğlenmek istiyorsanız bu çocuğu izleyin” dediği Monchin, Madrid’de yaşayan zengin bir ailenin çocuğuydu, Katolik ve Monarşistti. Savaş zamanında Ramon”Monchin” Triana, üç erkek kardeşi ve babası ile birlikte cumhuriyetçiler tarafından aranıyordu. Aramaların hepsi sonuçsuz kalmıştı ta ki cumhuriyetçilerin kız kardeşini ve annesini ölümle tehdit ettikleri güne kadar.

Aile bu durum karşısında bir araya geldi ve babanın saklanmasını diğer üç futbolcu kardeşin ise ortaya çıkmasını kararlaştırdı. Futbolcu oldukları için affedileceklerini düşünmüşlerdi. Monchin, Enrique ve Ignacio teslim oldular ama karşı tarafın aklında affetmek yoktu. Kardeşler ölüme mahkûm edildiler ve Modelo hapishanesine götürüldüler. Mahkûmlar infaz edilmeden önce hapishanede bir futbol maçı organize edildi. Monchin Triana ve Ricardo Zamora bu maçta son kez beraber oynadılar. 7 Kasım şafağında bir kamyon mahkûm son yolculuklarına çıktılar Monchin de onlardan biriydi. Paracuellos Katliamında hepsi öldürüldü.

SAVAŞ SONRASI

The United filminde, meşhur uçak kazası sonrası Jimmy Murphy’nin Matt Busby Münih’te hastanede tedavi oluyorken Manchester United’ı nasıl yeniden inşa ettiği anlatılır. Real Madrid’in iç savaş sonrası toparlanma öyküsü belki Manchester United kadar masum değildir ama bir o kadar zor olmuştur. Takım henüz Franco’nun desteğini arkasına almamış, stad yıkılmış, oyuncular dağılmıştır. En iyi oyuncuları bir anda düşmanları oluvermiştir. Ama başkent temsilcisinin de bir Jimmy Murphy’si vardır: Pedro Parages

19 Nisan 1939’da savaş bittikten sonra, Real Madrid oyuncularının öncülerinden, teknik direktör ve başkan Pedro Parages, kulübü tekrar yapılandırmak için bir kurul toplar. Savaş Chamartin Stadını mahvetmişti, oyuncuların çoğu dağılmıştır. Real Madrid’in kaderi tehlikededir.

Parages, birkaç kişinin de yardımıyla 1939 Kasım’ının sonunda neredeyse herkesi bir araya getirmeyi başarır. Chamartin Stadı onarılır ve yeni bir takım oluşturulur. Bu savaş mağduru yeni takımın eski üyeleri de vardır: Quincoces, Leoncito, Lecue, Sauto, Lopez Herranz ve Mendez-Vigo Los Blancos için geri dönerler. 3 Aralık 1939 yılında takım savaştan sonra ilk resmi maçını oynar…


KAYNAKLAR
*http://www.vavel.com/es/futbol/real-madrid/319489-el-real-madrid-durante-la-guerra-civil.html?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter
*İspanya Bir Başka Avrupa -Gül Işık
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder