İlk izlediğim NBA Finali
1999’daydı. Daha 9 yaşındaydım. O yıldan sonra basketbola âşık oldum. NBA
maçlarının delisiydim. NBA Action programını yan komşumuz Muratların evde mahalleden
arkadaşlarla beraber izliyorduk. O yıllarda her masaüstü bilgisayarla birlikte alınan ve genelde kartuşu bitince bir daha kullanılmayan yazıcıdan tüm kartuşu bitirme pahasına Chris Webber posteri
çıkarıyorduk. 99'dan sonra her NBA finalini izlemeye başladım. NBA'de ilk temsilcimiz Mirsad kendine
verdiği sözü tutamamış geri dönmüştü. Amerika’daki tek temsilcimiz Hidayet’ti.
Ben de Hido’nun takımını destekliyordum. Sacramento şampiyon olacak kadar
iyiydi. Her seferinde onların şampiyonluğunu engelleyen Lakers oluyordu. 8
numaralı formasıyla Kobe Bryant durdurulamıyordu.
Ben o günden sonra Kobe’nin
rakibi kimse onu tuttum. En sevdiğim oyuncu ise Kobe’nin ezeli rakibi T-Mac’ti.
T-Mac diye diye herkesin başının etini yiyordum. Lisede yıllıkta benim ismimden
daha çok T-Mac’in ismi vardı. Lisede yakın arkadaşım Erdem, Kobe hastasıydı.
Sürekli birbirimize Kobe mi T-Mac mi diye sataşırdık. Ben çeşitli argümanlarla
T-Mac’i savunmaya çalışırdım. Onun işi daha kolaydı. O Kobe’yi
savunuyordu. Lise boyunca hep Kobe’nin
başarılarını izledim. Hidayet Spurs’e gitti. Yine Lakers’a elendi. Kobe yine
bütün hayalleri yıkmıştı. T-Mac’in Houston’ı Kobe’ye rakip bile olamıyordu.
Rakipler değişiyordu ama her finalde Kobe vardı. Memo’lu Detroit kazanınca çok
sevinmiştim. Kobe de yenilebiliyormuş
dedim.
Karşı komşum Seko’nun 8 numaralı
bir Lakers forması vardı. O da T-Mac tarafında olsa da Kobe sevgisini
saklamıyordu. Bana Kobe videolarından oluşan bir CD vermişti. Her gün videolardan Mamba'nın yaptığı
hareketleri izliyordum. Ben de gizlice seviyordum Kobe’yi. T-Mac’in kariyeri
sakatlıklar nedeniyle kısa sürdü. Kobe ise hala zirvedeydi. Bir gün uyandığımda
NBA TV’de Kobe’nin 81 sayı attığını gördüm. Grafikte bir hata olmuştur 18’dir
diye düşünmüştüm ama sonra gerçekten 81 attığını öğrendim. Sabahın köründe
Erdem’i aradım. Şaşkınlığımızı, hayranlığımızı birbirimize anlattık. 2008’de
Hidayet, takımı Orlando’yu finale çıkarmıştı ve rakip de kazanan da yine
Kobe’ydi. Ben hayatım boyunca Kobe’yi
izledim. Bazen Boston’ı, bazen Orlando’yu bazen de Spurs’ü destekledim. Ama her
seferinde Kobe’yi izledim. Onun bireysel olarak oyuna kattıkları beni çok
etkiliyordu. Dip çizgiden girip vurduğu ters smaçlar, fade away atışları tek pota maçlarımızda bana ilham
verdiyordu. Lisedeki yamuk potamıza ondan gördüklerimi uygulamaktan
çekinmiyordum. En büyük alametifarikası ise kazanma hırsıydı. Kazanmayı
Kobe’den öğrenmiştim. Öyle bir basketbol oynuyordu ki sonsuza kadar parkede
kalacak gibiydi. Aşili kopsa gelip serbest atış atıyordu. Son saniyelerde eli
titremiyordu. Ama o da artık yaşını almıştı.
Basketbolu bıraktığı gün 60 sayı
atıp maçı kazandı. Giderken bile kazanıyor herkesi etkiliyordu. Ben artık Kobe’yi izleyemeyeceğimi anladıktan sonra FB
profilime şu yazıyı yazdım.
“9 yaşımdan beri rakibi kimse onu
desteklediğim adam bu sene basketbola veda ediyor. Her seferinde hayallerimi
yıkmış olmasına rağmen Kobe'yi izlemekten aldığım zevki hiçbir oyuncudan
alamayacağım gerçeğini ancak o bırakırken kabulleniyorum. Oyun seni özleyecek
Mamba !”
Basketbolu bıraktıktan sonra NBA
izlemediğini öğrendim. Sonra kızı basketbol oynamaya başlayınca tekrar maçları
izlemeye başlamış. Oyuna tutkusu kızıyla birlikte yeniden yeşermiş.
Mirasını devam ettirecek bir erkek çocuğunun olmaması ne kötü diyenlere cevap kızı Gianna'dan geliyordu. “Ben varım; ben devam ettireceğim” sözleri Kobe'nin tutkusunun alevlenmesinde en büyük etkenlerden birisi oldu. Kızından bahsederken gözleri ışıldıyordu. Kobe’nin kızıyla maçlara gelip görüntü vermesi benim de içimi ısıtıyordu. 1,5 yaşındaki oğluma bakıp aynı hayalleri ben de kuruyordum. Evladının büyüdüğünü görmek, bir şeyler başardığını izlemek ne kadar huzur vericiydi. En çok da twitter'da önüme düşen kızına taktik verirken kameralara yansıdıkları o an hoşuma gidiyordu.
Mirasını devam ettirecek bir erkek çocuğunun olmaması ne kötü diyenlere cevap kızı Gianna'dan geliyordu. “Ben varım; ben devam ettireceğim” sözleri Kobe'nin tutkusunun alevlenmesinde en büyük etkenlerden birisi oldu. Kızından bahsederken gözleri ışıldıyordu. Kobe’nin kızıyla maçlara gelip görüntü vermesi benim de içimi ısıtıyordu. 1,5 yaşındaki oğluma bakıp aynı hayalleri ben de kuruyordum. Evladının büyüdüğünü görmek, bir şeyler başardığını izlemek ne kadar huzur vericiydi. En çok da twitter'da önüme düşen kızına taktik verirken kameralara yansıdıkları o an hoşuma gidiyordu.
26 Ocak akşamı evde ailemle film
izlerken telefonu bir kenara atmıştım. Bir anlık filme olan konsantrasyonuu kaybettim telefonuma baktım. Telefonun ışığı yanıp sönüyordu.
Alelade telefona baktım. NBA
grubunda Kobe ve üzgün bir surat vardı. Erdem’in de olduğu arkadaş grubumda
üzüntü ve şaşkınlık içeren mesajlar art arda geliyordu. Seko inanamıyorum yazmıştı.
Normalde pek sık konuşmadığımız en son Dünya Şampiyonası’nda ABD’yi yenmek
üzereyken yazan Murat mesaj atmıştı. Twitter’ı açtım. Tüm zaman akışım
Kobe’nin ölüm haberleriyle doluydu. Aklıma ilk olarak kızı ile videosu geldi. Zaman akışını aşağıya doğru kaydırdım. Kobe Bryant çocukluğumun, gençliğimin en güzel
anılarında yer alan adam, kızı Gianna ile birlikte bir helikopter kazasında aramızdan
ayrılmıştı. Eşi ve diğer kızlarının halini düşünüp kahroluyordum. Gecenin geç saatlerine kadar NBA yayınında Kobe ile ilgili anıları dinledim. Kendi anılarımı hatırladım. Sabah
uyandığımda acısı hala tazeydi… Biraz olsun acımı paylaşmak için bu satırları
yazdım.
Hoşçakal Kobe… Seni hep sevmiştim. Hep
seveceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder