twitter

27 Ocak 2020 Pazartesi

Elveda Kobe...




İlk izlediğim NBA Finali 1999’daydı. Daha 9 yaşındaydım. O yıldan sonra basketbola âşık oldum. NBA maçlarının delisiydim. NBA Action programını yan komşumuz Muratların evde mahalleden arkadaşlarla beraber izliyorduk.  O yıllarda her masaüstü bilgisayarla birlikte alınan ve genelde kartuşu bitince bir daha kullanılmayan yazıcıdan tüm kartuşu bitirme pahasına Chris Webber posteri çıkarıyorduk. 99'dan sonra her NBA finalini izlemeye başladım. NBA'de ilk temsilcimiz Mirsad kendine verdiği sözü tutamamış geri dönmüştü. Amerika’daki tek temsilcimiz Hidayet’ti. Ben de Hido’nun takımını destekliyordum. Sacramento şampiyon olacak kadar iyiydi. Her seferinde onların şampiyonluğunu engelleyen Lakers oluyordu. 8 numaralı formasıyla Kobe Bryant durdurulamıyordu.

Ben o günden sonra Kobe’nin rakibi kimse onu tuttum. En sevdiğim oyuncu ise Kobe’nin ezeli rakibi T-Mac’ti. T-Mac diye diye herkesin başının etini yiyordum. Lisede yıllıkta benim ismimden daha çok T-Mac’in ismi vardı. Lisede yakın arkadaşım Erdem, Kobe hastasıydı. Sürekli birbirimize Kobe mi T-Mac mi diye sataşırdık. Ben çeşitli argümanlarla T-Mac’i savunmaya çalışırdım. Onun işi daha kolaydı. O Kobe’yi savunuyordu.  Lise boyunca hep Kobe’nin başarılarını izledim. Hidayet Spurs’e gitti. Yine Lakers’a elendi. Kobe yine bütün hayalleri yıkmıştı. T-Mac’in Houston’ı Kobe’ye rakip bile olamıyordu. Rakipler değişiyordu ama her finalde Kobe vardı. Memo’lu Detroit kazanınca çok sevinmiştim.  Kobe de yenilebiliyormuş dedim.

Karşı komşum Seko’nun 8 numaralı bir Lakers forması vardı. O da T-Mac tarafında olsa da Kobe sevgisini saklamıyordu. Bana Kobe videolarından oluşan bir CD vermişti. Her gün videolardan Mamba'nın yaptığı hareketleri izliyordum. Ben de gizlice seviyordum Kobe’yi. T-Mac’in kariyeri sakatlıklar nedeniyle kısa sürdü. Kobe ise hala zirvedeydi. Bir gün uyandığımda NBA TV’de Kobe’nin 81 sayı attığını gördüm. Grafikte bir hata olmuştur 18’dir diye düşünmüştüm ama sonra gerçekten 81 attığını öğrendim. Sabahın köründe Erdem’i aradım. Şaşkınlığımızı, hayranlığımızı birbirimize anlattık. 2008’de Hidayet, takımı Orlando’yu finale çıkarmıştı ve rakip de kazanan da yine Kobe’ydi.  Ben hayatım boyunca Kobe’yi izledim. Bazen Boston’ı, bazen Orlando’yu bazen de Spurs’ü destekledim. Ama her seferinde Kobe’yi izledim. Onun bireysel olarak oyuna kattıkları beni çok etkiliyordu. Dip çizgiden girip vurduğu ters smaçlar, fade away atışları tek pota maçlarımızda bana ilham verdiyordu. Lisedeki yamuk potamıza ondan gördüklerimi uygulamaktan çekinmiyordum. En büyük alametifarikası ise kazanma hırsıydı. Kazanmayı Kobe’den öğrenmiştim. Öyle bir basketbol oynuyordu ki sonsuza kadar parkede kalacak gibiydi. Aşili kopsa gelip serbest atış atıyordu. Son saniyelerde eli titremiyordu. Ama o da artık yaşını almıştı.  

Basketbolu bıraktığı gün 60 sayı atıp maçı kazandı. Giderken bile kazanıyor herkesi etkiliyordu. Ben artık Kobe’yi izleyemeyeceğimi anladıktan sonra FB profilime şu yazıyı yazdım.

“9 yaşımdan beri rakibi kimse onu desteklediğim adam bu sene basketbola veda ediyor. Her seferinde hayallerimi yıkmış olmasına rağmen Kobe'yi izlemekten aldığım zevki hiçbir oyuncudan alamayacağım gerçeğini ancak o bırakırken kabulleniyorum. Oyun seni özleyecek Mamba !”

Basketbolu bıraktıktan sonra NBA izlemediğini öğrendim. Sonra kızı basketbol oynamaya başlayınca tekrar maçları izlemeye başlamış. Oyuna tutkusu kızıyla birlikte yeniden yeşermiş.

Mirasını devam ettirecek bir erkek çocuğunun olmaması ne kötü diyenlere cevap kızı Gianna'dan geliyordu.  “Ben varım; ben devam ettireceğim” sözleri Kobe'nin tutkusunun alevlenmesinde en büyük etkenlerden birisi oldu. Kızından bahsederken gözleri ışıldıyordu. Kobe’nin kızıyla maçlara gelip görüntü vermesi benim de içimi ısıtıyordu. 1,5 yaşındaki oğluma bakıp aynı hayalleri ben de kuruyordum. Evladının büyüdüğünü görmek, bir şeyler başardığını izlemek ne kadar huzur vericiydi. En çok da twitter'da önüme düşen kızına taktik verirken kameralara yansıdıkları o an  hoşuma gidiyordu.

26 Ocak akşamı evde ailemle film izlerken telefonu bir kenara atmıştım. Bir anlık filme olan konsantrasyonuu kaybettim telefonuma baktım. Telefonun ışığı yanıp sönüyordu.

Alelade telefona baktım. NBA grubunda Kobe ve üzgün bir surat vardı. Erdem’in de olduğu arkadaş grubumda üzüntü ve şaşkınlık içeren mesajlar art arda geliyordu. Seko inanamıyorum yazmıştı. Normalde pek sık konuşmadığımız en son Dünya Şampiyonası’nda ABD’yi yenmek üzereyken yazan Murat mesaj atmıştı. Twitter’ı açtım. Tüm zaman akışım Kobe’nin ölüm haberleriyle doluydu. Aklıma ilk olarak kızı ile videosu geldi. Zaman akışını aşağıya doğru kaydırdım. Kobe Bryant çocukluğumun, gençliğimin en güzel anılarında yer alan adam, kızı Gianna ile birlikte bir helikopter kazasında aramızdan ayrılmıştı. Eşi ve diğer kızlarının halini düşünüp kahroluyordum. Gecenin geç saatlerine kadar NBA yayınında Kobe ile ilgili anıları dinledim. Kendi anılarımı hatırladım. Sabah uyandığımda acısı hala tazeydi… Biraz olsun acımı paylaşmak için bu satırları yazdım.

 Hoşçakal Kobe… Seni hep sevmiştim. Hep seveceğim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder